Bu Blogda Ara

15 Mayıs 2012 Salı

Reklamlar - 1.bölüm...


Reklamları izlemeyi seviyorum.
Ardındaki yaratıcı zekayı hissetmek anlamında.
Tek sorun...genelde reklamı yapılan ürün aklımda kalmıyor.
E bu da onların sorunu :)

Ben reklamda müziği, görselliği, espriyi seviyorum...
Ve verdiği duyguyu.
Sattığı ürünü de beğenebilirim, neden olmasın...
Yalnızca dayatmalar beni rahatsız ediyor.

Şunu ye...bunu iç...
Orada gez...burada alışveriş et...
Şurada yaşa...burada otur...bununla görüş...
Bunu oku...onu izle...şunu dinle...
Bu araba...o marka...şu destinasyon...
Yoksa...
Yoksa ne?

Marka versem ne olur vermesem ne olur, hepimiz biliyoruz zaten.
Reklamlarında haftasonlarını yemekle eşdeğer tutan bir içecek.
Direkt aile değerlerinden yola çıkarak pompalıyor.
Haftasonu geldi mi, eş dost ya da büyük aile...
Sofrada toplanılacak ve sofra illa ki binbir çeşitle donanacak.
Yanında da o güzelim içecek olacak.
Olmazsa toplanmanın ne anlamı kalır, değil mi...yani !?

Mideler "yeter artık, daha fazla doldurma beni" diye yalvarırken
yukarıdan tıkıştırılan mamalar.
Üstüne iç bi güzel...hoop gitsin...
Ha bunun bir de ramazan versiyonu var ki, hiç sorma...
Böyle ağıır bir müzikle başlayan reklam,
orucun son dakikalarını canlandırıyor.
Son saniyeler...bekleyiş...
Vee ezan okunmasıyla, amanın bir cümbüş, eğlence,
haydi açılsın kapaklar, elden ele gezsin şişe...
Aç karnına iç bi güzel...şifa olsun...

Sanmayın ki belli bir ürüne ya da markaya taktım kafayı.
Değil valla :)
Bu konsepti ister içeceğe, ister fast food markasına, ister çıtır çerezlere uygula...
Neredeyse tüm gıda sektöründe durum bu.
Anlıyorum, bu sektörde başarı, izleyenin o ürünü canının çekme katsayısı ile ölçülüyor.
Ağızlar ne kadar sulanırsa, başarı o kadar büyük.
Bir teorim daha var...
onu daha sonra  "Reklamlar - 2.bölüm"de paylaşacağım :)

Bilmiyorum ki, ben mi çok klasikçiyim...hatta demodeyim...
Aileye tamam...çoluk çocuk hep birlikte dostlara...
en çok da sevdiğime...itiraz yok...
Peki bir arada olmanın olmazsa olmaz koşulu
tıkabasa dolu bir sofra mıdır?

Ya kırmızı, siyah ve beyazın verdiği keyif?
Domates, peynir, zeytin... muhteşem üçlü :)
Kekik, fesleğen...az sızma...
Ayrı ayrı da kokuları güzel, ama bir araya geldiklerinde bambaşka.
Vazgeçilmez tamamlayıcısı çay ile elbette.
Günün her saatinde kahvaltı...bayılırım...
Ve tadı sevdiklerinle daha iyi çıkar...



Mesela mesela...
Sabahın erken bir saatinde iskeleden demir almış...
Güneş tepenin ardından yeni yükseliyor.
Gölgesi suya vuruyor.
Önünde uzanan deniz, kıvrımlı coğrafyanın içinde ve dışında dümdüz...
Ve bazen esintiyle çok hafif ürperirken...
Ve ürpertirken...hem tenini hem içini...
Nasıl oldu, buraya ışınlandık mı, diye birbirine bakınan,gülümseyen bir grup seven...

Duyguları yumruğu kadar kalbine sığmayan biri...
Olduğu gibi nasıl ifade edeceğini bilememenin içe kapanmasıyla sessizleşen biri...
Duramayan, oturamayan, sonra konuşamayan...
Gittikçe daha da susan ve tek çareyi sabah güneşinin ısıttığı ahşaba uzanmakta bulan biri...

Sadece güneş... 
Sadece deniz...
Sadece rüzgar... 
Sadece zeminin omurgayı yatıştıran sertliği...
Sadece gördüğü dağlar...
Sadece yosun kokusu...
Sadece dudağına kadar ulaşan denizin tuzu...
Sadece dümenin gıcırtısı...
Sadece güneşin yüzüne dokunması...
Beş duyu...Dört element...
Hepsi kendisi...
Hepsi sevgisi...


Ve denizin üzerinde...
aylarca okumamakta nedendir bilinmez inat etmişken
-ona sorsan inat değil tabi-
arkadaşının eline tutuşturmasıyla okumaya başladığı,
kapağı alev alev yanan bir kitabın sayfalarında karşısına çıkan yasemin kokusu...
Geçmiş, an ve gelecek yok olmuşken...
Herşeyi geride bırakmış
ve kalan herşeyi de
her nefesinde canında taşıyorken...



Tam bu anda... minicik mutfakta, üç hamlede,
dünyaları hazırlayan çok sevilen bir dostun sesi:

"Kahvaltı hazııır!"


Muhteşem üçlü fesleğen yatağında...
Tüm zamanların en tatlı kahvaltısı...
Daha tatlısı yok mudur?
Olmaz mı :)

Konumuzun özü şudur ki...
Tüm reklamlardaki en güzel ziyafet sofralarını verseniz,
hiç bu anın yerini tutabilir mi...
Ve o müthiş içecek... 
Dostluğun sıcacık doğasını bize verebilir mi...


♥ 


Let love rule...





3 yorum:

  1. Çok çok çok guzel olmuş... O gunü tekrar hatırlamak ne iyi geldi:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Edacım,sensin,değil mi?
      Teşekkür ederim...o günle ilgili anlatılacak öyle çok şey var ki...ama küçücük bir fesleğen kayık tüm duyguyu ifade edebiliyor değil mi :)

      Sil
  2. Fesleğen kokusuna da bayılırım :)

    YanıtlaSil