Bu Blogda Ara

9 Nisan 2017 Pazar

ŞAHMARAN'IN GÖZLERİ...



"Şahmaran'ın gözleri birer anahtardır...
Orada kişinin kendisi vardır...
Oradan girdiniz mi bilgi sizdedir artık..."
Ebuburak Toparlı


8 yaşındaydım, Kurban Bayramı'nda Tarsus'a babaanneme gitmiştik...
Babam beni gezdirmişti, Kleopatra Kapısı'nı göstermiş, ipe dizilmiş alıç meyvesi almış ve Şahmaran'ın hikayesini anlatmıştı...  
O zaman çok büyüleyici gelen Şahmaran kelimesi, yılanlardan çok korkmama rağmen ilgimi çekmişti.


Şahmaran...
Şah...padişah, 
mar...yılan, 
maran...yılanlar... 
yani yılanların padişahı...

Tarsus Şahmaran Heykeli - Berika İpekbayrak 
Padişah dense de efsanede yarısı güzeller güzeli bir kadın, yarısı yılan olan dişi bir varlıktır Şahmaran...
Efsanenin Tarsus'ta geçtiğine inanılır. Ceyhan ile Misis arasındaki Yılan Kale'de yaşadığı da söylenir... 
Aynı isimli bir efsane Mardin'de de geçer... Yörelere göre farklı anlatımları olsa da ben buraya en sık anlatılan masalı almak istiyorum... 



... ben diyeyim beşbin yıl önce, siz deyin şimdi ...

Şahmaran Tarsus’ta yerin yedi kat altında yaşayan yılan vücutlu, kadın başlı bir varlık. Bahçesinde insanoğlunu cezbedecek her türlü yiyecek ve ziynet eşyası bulunan Şahmaran kimsenin bilmediği bir yerde insanoğlundan uzakta yerin yedi kat altında yaşamış ta ki insanoğlu Camsab (bazı kaynaklarda Camasb veya Cemşab) tarafından bulunana kadar.

Vaktiyle Tarsus'ta Camsab adında odunculukla geçinen yoksul bir delikanlı varmış. Camsab ve arkadaşları bir gün oduna gittiklerinde, içinde bal olan bir kuyu bulunan bir mağara keşfetmişler. Camsabın beline bir ip bağlayıp kuyuya indirmişler. O da balı yukarı arkadaşlarına göndermiş. Hırslarına yenik düşen arkadaşları, balı kendi aralarında paylaşmışlar ve Camsab'ı kuyudan yukarı çekecekleri ipi keserek onu terketmişler.



Yalnız başına feryat eden Camsab tam da ümidini kesmişken topraktan iğne deliği büyüklüğünde ışık sızdığını farketmiş. Cebindeki bıçak ile ışığın geldiği deliği büyüten Camsab  ömründe görmediği kadar güzel bir bahçeye girmiş. Bu bahçede dünyada eşi benzeri olmayan çiçekler ortasında bir havuz ve çevresinde de bir yığın yılan bulunuyormuş. Havuzun başındaki taht üzerinde insan başlı süt beyaz vücutlu bir yılan Camsab’a kendi diliyle hitap etmiş; ‘Hoşgeldin insanoğlu çevrendekilerden korkma sen bizim misafirimizsin’

Şahmaran Camsab’a türlü türlü yiyecekler ikram edip kendi ülkesine 
nasıl ve neden geldiğini sormuş. 
Camsab  hikayesini uzun uzun anlatmış… Camsab’ı dinleyen Şahmaran başını sallayıp ‘İnsanoğlu nankördür hilekardır. Küçücük menfaatleri karşısında muazzam zararlarına razı olur’ demiş.

Şahmaran’ın güvenini kazanan Camsab  bir süre bu bahçede yaşamış. Şahmaran ona hastalıkların tedavisi ve şifalı otlar hakkında bütün bildiklerini öğretmiş. Bir gün Şahmaran’a yaklaşan Camsab  ailesini çok özlediğini söyleyip, 
‘Nolur beni aileme kavuştur’ diye yalvarmış. 


Bunun üzerine Şahmaran şöyle demiş: "İnsanoğlu ile bir vazgeçtim vardır benim. Bundan çok yıllar önce bir kez güvenmiştim ona. Bir kez sınamıştım onu. Daha sonra bedelini çok büyük ödedim bu güvenin. 
Bu yüzden de bir kez daha ihanete uğramak istemiyorum ya Camsab. İhaneti bir kez bile tatmış olmak, yüreğin bir yerini onarılmaz kılıyor; derinden çok derinden kopan birşey, bir daha geri gelmemecesine yitip gidiyor. 
Sevdiğinin, güvendiğinin, inandığının ihanetine uğramaksa anlatılır, katlanılır, dayanılır bir acı değil." 
Ve insanoğlu ile ilk karşılaşmasının yani Belkıya'nın hikayesini anlatmış...

Camsab defalarca yalvarmış, kendisini Belkıya ile karşılaştırmamasını, sadakatini sınamadan bilemeyeceğini söylemiş... Sonunda Şahmaran onu salıvereceğini ancak yerini kimseye söylemeyeceğine ve asla hamama girmeyeceğine dair söz vermesini istemiş. Çünkü Şahmaran’la karşılaşan her kim olursa hamama gittiğinde vücudu pullarla kaplanırmış. Şahmaran’a söz verip ailesine kavuşan Camsab uzun yıllar verdiği sözde durarak Şahmaran’ın yerini kimseye söylememiş ve hiç hamama gitmemiş.

Derken bir gün Camsab’ın yaşadığı ülkenin hükümdarı hastalanmış. 
Vezir hastalığın çaresinin Şahmaran’ın etini yemek olduğunu söylemiş ve 
herkesin hamama getirilmesini istemiş. Önceleri direnen sonra zorla hamama gotürülen Camsab’ın vücudu hamama girince pullarla kaplanmış. Sonunda da yapılan işkenceye dayanamayarak canını kurtarmak için kuyuyu göstermiş. 
Hemen kuyunun başına gidilmiş ve Şahmaran dışarı çıkarılmış. Camsab'ı gören Şahmaran ‘İşte Camsab nihayet kanıma girdin. Ben insanoğluna itimat edilmeyeceğini biliyordum. Fakat ne çare ki yine aldandım.’ demiş. Ölüme giderken de Camsab'a ‘Beni toprak çanakta kaynatıp ilk suyumu sana içirecekler sakın içme zehirlidir. İkinci suyumu iç gövdemi de hükümdara yedir’ demiş. 
Şahmaran’ın söylediklerini harfiyen yerine getiren Camsab ilk suyu vezire içirip ikincisini kendisi içmiş. Etini de hükümdara yedirmiş. Vezir ölmüş, ikinci suyu içen Camsab'a Şahmaran'ın tüm bilgeliği geçmiş ve Şahmaran'ın etini yiyen hükümdar da kısa sürede iyileşip Camsab’ı veziri yapmış. Şahmaran’ın sevgisine bir şekilde ihanet etmiş olan Camsab da ünlü bir hekim olarak dertlere deva bulmaya devam etmiş.

Efsaneye göre Şahmaran’ın öldürüldüğünü yılanlar bilmemekte. Tarsus’un Şahmaran’ın öldürüldüğünü öğrenen yılanlar tarafından basılacağı rivayet edilir, ki bu da insanoğlunun yaptığı ihanet ile yüzleşme korkusunun sembolik açıklaması olarak görülebilir.
Kazım Şahbudak
Yukarıda Şahmaran'ın söyledikleri, Murathan Mungan'ın 2015 senesinde Metis Yayınları'ndan çıkan Cenk Hikayeleri'ndeki ilk öykü olan ve masalın ana temasına uyarak yazdığı Şahmaran'ın Bacakları adlı hikayesinden alıntıdır...  

Kazım Şahbudak
Mungan'ın Şahmaran’ında dişil güç, yerin altında, eril güç yerin üstündedir. Dişil güç eril olandan daha üstün nitelikleri kendinde barındırmaktadır; erdemi, zenginliği, güzelliği, bilgeliği kendinde barındırmaktadır, aynı zamanda bütün bitkilerin bilgisine vakıftır; bir tür Lokman Hekim,  bu anlamda kısmi kutsallık atfedilen bir güçtür.

Kazım Şahbudak
Genel olarak yılana ilişkin sembolik yaklaşımlar; ana tanrıça kültü, üreme, yeniden doğuş, verimlilik, bilgelik, karanlık güçler ve şeytanla bağlantı biçiminde kategorize edilir. Simgesel anlamı zenginleşerek çeşitlenmiş olan yılan kadın kültü, hem doğu, hem de batı kültürlerinde oldukça geniş bir yere sahiptir. Tarihi kaynaklara bakılırsa Şahmaran hikayesinin, Hint, İran, Yunan, İbrani ve Arap kaynaklarından izler taşıdığı söylenebilir. Anadolu ve Mezopotamya kültürlerindeki yılan kadın kültünün de, Şahmaran'ın oluşmasında etken olduğu düşünülebilir. İran, Hint, Yunan ve Arap kültürlerinin bir sentezi olarak görülen Binbir Gece Masalları'ndaki üç hikayenin toplamından oluşan Şahmaran hikayesinin, Türkiye'nin değişik yörelerinde farklı varyantları mevcuttur.
Başlangıç ile sonun, doğum ile ölümün, iyi ile kötünün, insan ile yılanın birbiri içinde kaybolduğu binlerce yıllık bir efsanedir...

Kazım Şahbudak
Şahmaran, farklı kültürlerde bugün de yaşayan ve günümüzde ön Asya uluslarının renklerini alan ve masal, efsane, inanç, cam altı sanatı, kilim ve halı dokumalarında, değişik el işlemelerinde yer alan bir efsanedir. Şahmaran, hastaları iyileştiren, bilge bir sembol olarak kabul görür. Dünyanın değişik yörelerindeki kadını, doğurganlığı ve bereketi de simgeleyen yılan, evrensel bir simgedir. Anadolu' da uğur, üreme amaçlı olarak genç kızların çeyizine işleme olarak konmaktadır. Halk resimlerinde yaygın olarak cam altı, ahşap baskı, boyama, işleme ve örme teknikleriyle görülen Şahmaran motiflerinin; kötülükten, yangın ve afetlerden koruyacağına, bereket, uğur ve bolluk getireceğine, dolayısıyla gücü temsil ettiğine inanılmaktadır. İhanet edildikten sonra bile, sevdiklerini anaç bir sevgiyle göğüsleme bilgeliği göstermesi, kuşkusuz Şahmaran'ın, ortak bilincimizde silinmez bir iz bırakmasını sağlamıştır.

Kazım Şahbudak
Masallar, toplum arasında hakim güce, muktedirin yüzüne karşı özgürce söylenemeyen şeylerin, rahatça söylenebilmesi için başka sembollerle anlatılan duygu ve düşünceleri içerir… Bazen eğretileme yapılarak bazen fantastik unsurlar katılarak, bazen gerçeküstü varlıkların diliyle...
Şahmaran sadece insanoğlunun emanete hıyanet hikayesi değildir… Daha güzel bir dünya mümkündür, farklı bir yol, farklı bir gerçeklik mümkündür, ama insanoğlu kendine izin vermez, o güzelliklerle yaşamaya izin yoktur... yaşayamadığı için de öldürmeye mahkumdur...

"Şahmaran yukarıdakilerin çağrısı karşısında, sonunu bildiğinden dolayı karşı çıkmaz, asil bir duruş sergiler... İnsanoğlunun ihtirasına karşı duruşunu ise, gücü ele geçirerek kötü emelleri için kullanacağını düşündüğü vezirin ilk suyu içerek ölmesine sebep olarak gösterir... Şahmaran bu davranışı ile, temelde insanların iyiliğinden yana olduğunu ortaya koyar. Yeryüzündekiler, yeraltındakilerin gücünün tümünü ele geçirme tamahkarlığındadırlar. Kendi ülkesinde mutlu ve zengin bir yaşamı olan 'başka' bir gücü temsil eden Şahmaran, yeryüzündekiler, daha doğrusu eril güç için bir tehlike olarak algılanmaktadır. Ancak kralın hastalığına şifa oluşu, bu tehlikenin bertaraf edilmesinin bahanesini oluşturur. Şahmaran, öldürülmeye adeta hiç ses çıkarmayarak bu gücü sessizce 'teslim' eder. Bu da dişil gücün yok olma pahasına eril iktidara teslim oluşunun sembolik bir anlatımı olur."
Seyit Battal Uğurlu, "Çağdaş Türk Edebiyatında Şahmeran İmgesi: Arketipsel Bir Yaklaşım", 2008


camaltı boyama - Ebuburak Toparlı - Mardin






Şahmaran'ın masalının bittiği yerde benim masalım başladı... Mehmet Aksoy'un sergisindeki Şahmaran yorumundan çok etkilenmiştim... Bugüne kadar gördüğüm geleneksel figürün dışında, bambaşka bir yönden ele almıştı... Şahmaran'ın kendisini değil, katlini tasvir etmişti. Son derece yalın, sade, çıplak gerçek... 










Evet Şahmaran ölmemişti, katledilmişti... 
O, yerde boylu boyunca yatan varlık karşısında adeta saygı duruşundaydım... iyiliğe, güzelliğe, bilgeliğe, merhamete, inanca, aşka, temsil ettiği herşeye...





Uzun bir zaman aklımda döndü dolaştı Şahmaran, aklımın içi bir ebru teknesi gibiydi... Renkler dolaşıyor, dolanıyor, çözülüyor, birleşiyordu... Desenler, isimler, yüzler... 
Mehmet Aksoy'un eseriyle ilgili merak ettiklerimin cevabını sanatak.com'da yayınlanan röportajında sorulan bir soruya verdiği cevap ile aldım... (masal bu ya, insanın nerede neyle karşılaşacağı belli olmuyor😊)


* Sizin birçok eserinize konu olan Şahmeran‘ı bu sergide de görüyoruz.  Şahmeran hikâyesi insana güvenilmeyeceğini anlatıyor…

Mehmet Aksoy:  Şahmaran aslında insanlardan kaçan bir canlı. İnsanın kötü olduğunu, fitne, fesat ve ihbarcı olduğunu düşünüyor. Şahmaran hikâyeleri benim 12 Eylül’de dikkatimi çekti. Ve 12 Eylül’le tam birebir uygun olduğunu düşündüm.

* Nasıl yani?

Mehmet Aksoy:  Baştakiler hastalandı Şahmaran'ın etini yiyecekler, iyi olacaklar. Öyle düşündüm. Ve doğrusu da bu. Ne zaman baş hastalansa tabanın eti yenir sonuç olarak. Şahmaran katli 12 Eylül’dür. 12 Eylül’de Şahmaran katledildi benim için. Şahmaran öyküleriyle Aya İrini’de 1989 yılında yapılan İstanbul 2. Bienali’ne katıldım. Oradan başladı hikâyeler. Orada bir bilgelik de var.  Şimdi güvensizlik, ihbar, arkadaşlık falan var ama bir de bizim vahşi, kötü, çirkin dediğimiz varlık,  canavarların, sürüngenlerin hey şeyin dilinden anlıyor. Ondan sonra bitkilerin dilinden anlıyor. Yanında kalan Camsab’ı affediyor. Camsab, Şahmaran’ın etinin üçüncü suyunu içtiği için bitkilerin dillen anlıyor. Şahmaran bütün genlerini Camsab’a veriyor. Burada böyle bir gen teorisi de var. O Camsab, Lokman Hekim’dir. Bitkilerin dilinden anlayıp bunu kitaplaştıran bilimsel hale sokan ve şu anda alternatif tıbbın babalarından biri sayılan Lokman Hekim’dir. Oraya dikkat çekmek için de yapıyorum.


Ben tüm bunlarla hemhal olmuş durumdayken, hayatıma Şahmaran hikayeleri yağmaya başladı...  
Şahmaran'la birlikte kendimi bir masalın ortasında buldum... 
Her gün biterken, bir sonraki gün yaşayacağım bölümde neler olacağının merakıyla uykuya daldım... Hayatıma giren zincirleme masal tamlamasının detaylarını çok yakında anlatacağım 😊


Gözlerindeki, ihaneti affedebilme bilgeliği miydi...
Aşka ihanet...
Arkadaşa ihanet...
Bir denenmişe, bir yazgıya yeniden ihanet...
Ve o ihaneti affetme...



Şahmaran'ın Katli... Mehmet Aksoy...




   Let love rule...