Bu Blogda Ara

30 Ocak 2021 Cumartesi

LADY GREENSLEEVES... YEŞİLLİ HANIM...

Yıllardır çok güçlü bir çekilim duyarak dinlediğim şarkıdır Greensleeves... Ağustos ayı başında, bir pazar gecesi, XVIII. mitoloji dersimizde, Hesiodos'tan Theogonia okuması yaparken Erhan Altunay, Aphrodite ile Lady Greensleeves bağlantısından bahsetmişti, çok etkilenmiştim...

“Önce kutsal Kythera’ya uğradı bu kız,

Oradan da denizle çevrili Kıbrıs’a gitti.

Orada karaya çıktı güzeller güzeli tanrıça,

Yürüdükçe yeşil çimenler fışkırıyordu

Narin ayaklarının bastığı yerden.

Aphrodite dediler ona tanrılar ve insanlar

Bir köpükten doğduğu için...”

Yüzyıllardır dinleyenleri sebebini anlayamadıkları bir şekilde büyüleyen, çok eskiden yaşanmış ama şimdi bu çılgın zamanların içinde artık hatırlayamadıkları bir yerlere sürükleyen, yine de çok derinlerinde bir şeyleri tetikleyen bir melodi...

Geleneksel bir İngiliz halk şarkısı olan Greensleeves, "A Newe Northen Dittye of ye Ladye Greene Sleves" ismiyle, Eylül 1580’de, London Stationer's Company'de (Esnaf Loncası), Richard Jones tarafından tescil edilmişti.  Ballet's MS Lute Book ve Het Luitboek van Thysius gibi kaynaklardan ve Cambridge Üniversitesi’ndeki Seeley Historical Library'de bulunan çeşitli el yazmalarından, bu melodiye ilk olarak 16.ve erken 17.yüzyıl civarında rastlandığını öğreniyoruz. 1584 yılına kadar Richard Jones ve Edward White arasında bu şarkının farklı versiyonlarının tescili için mücadeleler olmuş, 1584 yılında ise bugün bildiğimiz ballad olarak Richard Jones’a tescillenmiştir.

Greensleeves'in ilk bölümü... 1584 tarihli, A Handful of Pleasant Delight'ın, 1878'de yapılan yeniden baskısından...


William Shakespeare'in eserlerinden birinde Greensleeves melodisine yapılan en eski edebi referanslardan biri vardır. Shakespeare'in 1602de kaleme aldığı ve kendi yaşadığı çağ olan ve yer olan I.Elisabeth çağının İngiltere orta sınıfının hayat sorunları ile ilgili olan tek oyunu olan, Windsor'un Şen Kadınları  (İngilizce özgün adıyla The Merry Wives of Windsor) eserinde  şarkıya bir gönderme yapılmaktadır. Bu da bu zamana kadar melodinin zaten oldukça popüler olduğunu göstermekteydi.  Oyunda  Mistress Ford bu şarkıya bir göndermede bulunur ve daha sonra Falstaff şu sözlerle bahseder: “Let the sky rain potatoes! Let it thunder to the tune of “Greensleeves”!


Bu şarkının yazılmasına dair teorilerden biri, Kral VIII.Henry'nin hüküm sürdüğü döneme bağlarken, diğer teoriler şarkının orijinal olarak Elizabeth döneminde bestelendiğini belirtiyor. İkinci teori, şarkının, bu teorinin savunucularının söylediği gibi Elizabeth dönemine kadar İngiltere'ye ulaşmayan İtalyan veya İspanyol müzik unsurlarını kullandığı gerçeğine dayanmaktadır. Kesin olarak bilinen şey, orijinal Greensleeves şarkısının 16. yüzyılın yaygın İngiliz müziğiyle uyumlu olmadığı ve kökenlerinin İspanyol veya İtalyan müziğine kadar uzanabileceği yönündedir.

Bilinen ilk nota dökümlerinden biri,  anonim amatör bir antolojiden(1592-1603)


Şarkı hakkında en sık rastlanan iddia, Kral VIII.Henry'nin bunu, sonraki nesillerin Anne Boleyn olarak bildiği Lady Anne Rocheford'u etkilemek için yazmış olmasıdır. Ancak tarihlere baktığımızda, şarkıya rastlanan ilk zamanların VIII.Henry'nin ölümünden sonraki yıllarda olduğunu görmekteyiz.
Bir başka iddia da, şarkının sevgilisiyle çimenlerin üzerinde aşk yaşayan bir kadın (belki de bir fahişe) için yazılmış olduğudur. Greensleeves elbisenin yeşil kollarına işaret etmektedir ve bu iddia da çimenlerin yeşile boyadığı elbiseden yola çıkmaktadır. Ancak yeşil, o dönem fahişeleri için belirgin bir sembolizm içermemektedir. Ve dönem tablolarında pek çok soylu kadın yeşil renkli kıyafetler içinde görülmektedir. Hatta dinsel içerikli resimlerde de yeşil elbiselere rastlanmaktadır.

Sembolizm penceresinden bakacak olursak, yeşil rengin burada doğurganlığın sözlü ve görsel bir sembolü olarak durduğunu söyleyebiliriz, bu yüzden gerçek bir yeşil elbise olduğunu düşünmek, bir yanlış anlama olabilir. Dönemin halk deyimlerinde ‘yeşil elbise giymek’ çimenlerin üzerinde uzanarak sevişmek ve 'yeşil elbiseyi kazanmak' hamile kalmak veya bir kadını sevişmeye ikna etmek için kullanılan üstü örtülü söylemler de olabilir.

Greensleeves şarkısının sözleri, Lady Greensleeves'e sık sık gönderme yapar. Şarkıda, şair Lady Greensleeves'e aşkını boşa çıkarmaması için yalvarır ve sevgisinden dolayı onun küçümsemesinden şikayet eder. Ayrıca kadına, onun için yaptıklarını, harcadığı paraları ve aldığı hediyeleri de hatırlatır. 

Bizim, Hesiodos’un Theogonia adlı eserinde okuduğumuz “yürüdükçe narin ayaklarının bastığı yerden yeşil çimenler fışkıran” tanrıça Aphrodite ise, bize bu şarkının çok daha eski Pagan inançların kökenlerine dayandığının ipuçlarını vermektedir. Çünkü hiç şüphe yok ki, Lady Greensleeves özünde ilkbaharı, doğayı, yeşil çimenleri barındırmaktadır. Bu da bize Ana Tanrıça ile baharın gelişi arasındaki o çok değerli bağı hatırlatmaktadır.

Bu bağlamda söz edilmesi gereken bir önemli tanrıça da, kültüne bütün İrlanda’da rastlanabilen Brighid’tir. Bolluk ve bereketi temsil eden Brighid, şifacıların ve şairlerin İlham Tanrıçası olarak bilinir. Brigantia, Brid, Bride, Briginda, Brigdu ve Brigit olarak da tanınır. 

İrlanda'nın mitolojik çevrelerinde, adını Keltçe brig(yüce olan)'den alan Brighid, Dagda'nın kızı yani Tuatha de Danann'dan birisidir. Diğer iki kız kardeşinin ismi de Brighid'dir ve iyileştirme ve zanaatlerle bağlantılı olarak görülürler. Üç Brighidler tipik olarak aynı tanrıçanın üç farklı yanı olarak görülürdü, bu da onu klasik bir Kelt üçlü tanrıçası yapmaktadır.


Brighid hakkında bir çok mit vardır. Ve bunlar hem pagan döneme hem de Hristiyanlık dönemine ait mitlerdir. Bunlardan biri pagan döneme ait, şifacı özelliğinin öne çıktığı hikayedir. Brighid bir pınarın başındayken ölümcül hastalığa yakalanmış bir adam pınardan su içmeye gelir. Brighid'i görünce onu tanır ve ondan zenginlik diler. Brighid adama bakar, sonra eğilip pınarın suyundan bir avuç alıp yara bere içindeki  adamın yüzüne sürer. Cüzzamlı adam bir anda yaralarından arınır, sağlığına kavuşur. Brighid'in ayaklarına kapanıp " Bana asıl zenginliği, sağlığı verdin." der. 

Hristiyanlık döneminden günümüze dek ulaşanlar arasında en dikkat çekenlerden biri, onunla özdeşleşen Brigid haçının hikayesidir: Ömrünü inançsız bir biçimde geçiren bir adam son nefesini vermek üzereyken, çocukları babalarının imanlı bir şekilde ölmesini diliyorlardı. Tesadüfen oradan geçen Brigid yaşlı adamın yanına gelir ve elindeki kamış parçalarını örerek bir haç yapar. Yaşlı adam her ilmekte acılarından kurtulduğunu söylemeye başlar. Bunu bir mucize gibi gören adam son nefeste tövbe edip tanrıya iman eder. O günden sonra St.Brigid'in haçı dilden dile yayılır. Evinde hastası olanlar, tanrıya iman etmeyen yakınlara ship olanlar, evlerini yangından ve türlü felaketten korumak isteyenler Brigid haçını evlerine asmaya başlarlar.

Kildare, İrlanda'daki tapınağı sonradan Hristiyanlaştırılmış ve Brighid'in Hristiyan evi olmuş, Brighid de Kildare'nin Aziz Brigid'i olmuştur. Kildare ayrıca Kelt bölgelerinde bulunan birkaç kutsal kuyunun olduğu bölgelerdendir ve bu kuyuların bir çoğu Brighid ile bağlantılıdır. Günümüzde bile, bu tanrıçaya bir dilek olarak kuyu dibindeki ağaçlara kurdeleler ve çeşitli sunumlar bağlandığını görmek mümkündür.


Lisa Lawrence, Pagan Imagery in the Early Lives of Brigit: A Transformation from Goddess to Saint? kitabında yazdığına göre, Brighid'in hem Hristiyanlıkta hem de Paganizm'de kutsal olmasındaki rolü onu anlamayı bir hayli zorlaştırır. Yazar, Azize olan Brighid ve tanrıça olan Brighid'in ortak noktası olarak ateşi belirliyor:
"İki dini sistem etkileşime geçtiğinde, paylaşılmış semboller bir dini fikirden diğerine geçiş sağlayabilirler. Bir değişim döneminde, ateş gibi arketipik bir sembol var olan anlamını tamamen kaybetmezken ek bir anlam veya yeni bir açı kazanabilir. Örneğin, Azize Brighid'deki Kutsal Ruh'un varlığını simgeleyen ateş, hala Pagan dini konseptleriyle de var olmaya devam edebilir."

Kuzey Britanya'da Brighid'in karşılığı Brigantia idi; Yorkshire, İngiltere yakınındaki Brigantes kabilesinin savaşçı bir figürüydü. Yunan tanrıçası Athena ve Roma tanrıçası Minerva'ya benzerdi. Sonralarda, Hristiyanlık Kelt topraklarında yayıldığında, Brighid Kildare'de bir rahibe topluluğu kurmuş bir Azize ve Aziz Patrick tarafından vaftiz edilmiş Pikt bir kölenin kızı olmuştur. (Piktler bir Kelt halkı olup, modern İskoç ulusunun kökenlerini oluşturan topluluklardan biridir.) 

Büyü tanrıçası pozisyonuna ek olarak, Brighid doğum sırasında kadınlara göz kulak olmasıyla bilinirdi, böylece bir ev ve ocak tanrıçasına evrildi. Günümüzde bir çok Pagan onu Imbolc olarak bilinen 2 Şubat'da onurlandırır.

Ozanlar, Ovateler,ve Druidler Tarikatı'ndan Winter Cymres, Brighid'in "karmaşık ve çelişkili" bir tanrıça olduğunu söylüyor. Özellikle: "Güneşin ışınlarına karşın pelerinini örtünen ve evi yanıyormuşçasına ışık saçan bir Güneş tanrıçası olarak, alışıldık olmayan bir konuma sahip. Öncesinde başka bir güneş tanrıçası olan Lassar tarafından tutulan Ewes kültünün başına geçmiştir ve Lassar'a tapınma dönemi bitmiştir, böylece Brighid'in Imbolc'e olan bağlantısı tamamlanmıştır. Ardından Lassar da Hristiyan çevrelerde bir azize olarak görülmeye başlanmıştır."

Brighid'in yaygınca rastlanan sembolü, onun yeşil örtüsü veya pelerinidir. Eski İrlandaca'da Brighid'in örtüsü brat Bhride olarak bilinir. Efsaneye göre, Brighid Aziz Patrick'ten öğrenmek için İrlanda'ya giden Pikt bir adamın kızıdır. Bir hikayede, sonradan Azize Brighid olan kız Leinster'in kralına gider ve bir manastır inşa etme amacıyla toprak satın almak için dilekçe verir. Hala İrlanda'nın eski Pagan inançlarına sadık kalmış olan Kral, ona yalnızca örtüsüne sarabileceği kadar toprak vereceğini söyler. Sonunda, örtüsü ihtiyacı olan toprağı sarabileceği kadar büyür de büyür, Brighid de sonunda istediği toprağı alır.

Brighid hem Pagan tanrıçası, hem de Hristiyan azizesi olarak iki dünyanın varlığı olarak görülür: eski ve yeni yollar arasında bir köprü (bridge) gibidir.


Kelt Pagan hikayelerinde, Brighid'in örtüsü iyileştirmenin güçlerini ve kutsamalarını taşır. Bir çok insanın inancına göre eğer Imbolc'de ocağınızın üzerine bir parça örtü koyarsanız, Brighid gece gelip onu kutsayacaktır. Her yıl aynı örtünüzü kullanın ve her yıl Brighid geçtikçe güç ve dayanıklılık kazanacaktır. Örtü hasta bir insanı rahatlatıp iyileştirmek için ve işçilik yapan kadınlara koruma sağlamak için kullanılabilir. Gece ağlamadan uyumaları için yeni doğmuş bebekler örtüye sarılabilir.

Bir çok Pagan bayramı gibi, Imbolc de Kelt bağlantılarına sahiptir, bununla birlikte İrlanda ve İskoçya ve dışındaki Kelt topraklarında kutlanmamıştır. Bu bayram ayrıca koyunların süt verme zamanı ile de alakalıdır. 

Yazımızın sonuna gelirken Erhan Altunay’a kulak verelim: ”Brigid’in tarların yeşillenmesini başlatma özelliği vardı. Bu nedenle yeşil renk ile de alakası vardı. Yeşilli Hanım kültü de buradan kaynaklanır. Bu inancın devamı olarak, Brigid bir Hristiyan azizesine dönüşürken, Yeşilli Hanım kültü de Avrupa’da önemli bir yer tutmuştur. İşte bu şarkının kökeninde bu inancın da kalıntıları gizlidir. Belki de bu şarkı, Hristiyanlığın yanında yaşamaya çalışan pagan kültürünün son bir sesi olmuştu.”


30 Ocak 2021

Kasım 84 - Erbain’in* son günü

Saatli Maarif Takvimi der ki:

“Erbain sona erince, kış mevsiminin yarısının geçtiğine hükmedilir.”

*22 Aralık - 30 Ocak arasındaki 40 güne Erbaîn denir. 18 Ocak günü, mevsimin en soğuk günü sayılır. 30 Ocak’ta Erbaîn sona erip, 31 Ocak’ta da Hamsîn başlar. Kış mevsiminin soğukları, 40 ve 50 günlük iki devreye ayrılır. Birincisine Erbaîn (Zemherir) ikincisine Hamsîn denir.

Aşağıda bu şarkının güzel bir yorumu var. Cep telefonundan bakan bazı arkadaşlarımdan videoların görünmediğini duydum; eğer sizde de böyle bir durum olursa, en altta yer alan web sürümünü görüntüle ayarını tıklamanız sorunu çözüyor. 


💚

let love rule...


KAYNAKÇA:

Kelt ve Germen Paganizmi, Erhan Altunay

Theogonia, Hesiodos

www.paganturk.blogspot.com

www.medievalchronicles.com

www.earlymusicmuse.com



12 Ocak 2021 Salı

MOZAİK PASTA... (tıpkı yaşamı oluşturan anlar gibi...)

Zaman zaman arkadaşlarım bir film izleyip beğendiklerini söylediğinde not ettiğim bir listem var. Hatta yanına kimin önerdiğini de yazıyorum, ben de izledikten sonra üzerinde konuşalım diye. Bu sabah o listeden bir film seçtim, Aslıhan diye not düşmüşüm parantez içine...

Gerçek bir hikayeden alınmış, genel olarak çok çok eğlenceli bir film... Fakat beklenmedik bir şekilde henüz 6.dakikasında hüzünlü bir melodi başladı... 

love me love me love me, say you do... diye başlayan bu şarkıyı ve söyleyenini çok iyi tanıyorum: Nina Simone... gökyüzü ile yeryüzünü birleştiren çizgi kadar sevdiğim bir arkadaşım yollamıştı konser videosunu...

Ama asıl bir başka şarkıcıdan duymuştum ilk, bundan yıllar evvel... 8 Ocak'ta doğumgününde andığım ve 10 Ocak da ebediyete uğurlamamızın 5.yılı  olan David Bowie...
Bu sabah özellikle etkilemesinin sebebi buydu sanırım...
Ama hepsi bu kadar değildi...
Bowie, Simone’un tarzına hayran olan biriydi ve onunla 1975’te Los Angeles’ta tanışması, şarkıyı 1976'da Station to Station  albümüne kaydetme konusunda ilham oldu.  Daha sonraları “Simone'un versiyonu beni gerçekten etkiledi...Onu Nina'ya saygı olarak kaydettim" demişti... Bu, Bowie'nin kariyerinin bu döneminde çıkardığı tek cover şarkıydı; albümlerindeki diğer şarkıları kendisi yazmıştı veya yazılmasına katkıda bulunmuştu...
Bu bilgileri biraz araştırınca buldum, bu iki insanın böyle bir şarkıda  buluşmuş olmasından çok duygulandım... 
Yine de hepsi bu kadar da değildi...


Bu yazıyı yazarken bir yandan da bundan tam iki hafta önce gönülsüzce uğurlamak zorunda kaldığımız arkadaşımız Altuğ’u düşünüyorum... 2016 Ocak’ındaki vefatının ardından bana gönderdiği Bowie şarkılarıyla, birlikte bu güzel sesi andığımız arkadaşımı, yine onun şarkılarıyla anıyorum şimdi...

Hayat ne ilginç bir mozaik değil mi... bazen birbirinin aynıymış gibi görünen günlerde dahi, böyle küçücük detaylar birbirine kaynaşıyor ve karşına yaşamının tablosu çıkıyor... Bu yazımda da üniversiteden bir arkadaşımın önerisi, bir film, bir şarkı, şarkıyı yıllar önce ilk dinleyişim, sonra bir lise arkadaşımdan farklı yorumunu duyuşum, iki harika yorumcu ve bunlardan birinin bir başka lise arkadaşımı çağrıştırması derken ciddi bir mozaik oluştu...

37 senelik arkadaşlığımız boyunca hiç aklıma gelmedi, ama bugün şimdi yazının sonuna doğru gelirken, acaba mozaik pasta yapsam Altuğ sever miydi diye aklıma geldi, gülümsedim kendi kendime... Uzun zamandır yapmadığım mozaik pastayı hazırlayıp derin dondurucuya koyarken bu düşünceler zincirleme akıyordu içimde...
💗

MALZEMELER:

* 2 paket pötibör bisküvi
* 250 gr margarin
* 8 yemek kaşığı pudra şekeri
* 4 kahve fincanı süt (standart Türk kahvesi fincanı,iri fincan değil)
* 4 yemek kaşığı kakao
* dövülmüş fındık
* 1 limon veya portakal kabuğu rendesi
* 1 paket vanilya
* eğer varsa limon veya portakal kabuğu reçeli, 1 yemek kaşığı çok yakışıyor

Bakmayın böyle ciddi ciddi tarif yazdığıma, aslında hepimizin çocukluğunda en pratik şekilde yapılan bir tatlıdır bu. Kendim icat etmiş değilim yani, fakat hep birlikte hatırlamak güzel.

💗

Neticede derin karıştırma kabına bisküvileri elimizle kırarak alıyoruz.

Margarini eritiyoruz, ben tereyağ ve margarini yarım yarım koyarak karıştırdım.

Eriyen margarin ile pudra şekerini bisküvilerin üzerine döküyoruz. Bir çift kaşıkla alt üst ederek malzemeleri biraz karıştırıyoruz.

Ayrı bir kapta kakaoyu ve vanilyayı sütün içine koyarak iyice eritiyoruz ve bisküvili karışıma ilave ediyoruz.

Kıyılmış fındıkları, limon veya portakal kabuğu rendesini ve varsa reçel tanelerini ekleyip iyice karıştırıyoruz.

Bu karışımı isterseniz yağlı kağıda sarıp hafif silindir veya piramit şekli verebilirsiniz.

Ben dilimli bir baton kalıba streç film döşeyip malzemeyi öyle döktüm. Çıkardığımda dilimli güzel bir şekli oldu.

Bu haliyle 1 gün kadar derin dondurucuda beklettim.
Servis yaparken hindistan cevizi koydum, ama kıyılmış fındık da konabilir. 



Wild is the wind 1957 yapımı, başrolünde Anthony Quinn'in olduğu bir filmmiş aslında. En iyi kadın ve en iyi erkek oyuncu dallarında o yıl Oscar adayı olmuş. Film ile aynı adı taşıyan şarkısı da öyle... Ödülü alamamışlar ama bakın bugün hala isimlerini anıyoruz... 
Nina Simone ve David Bowie ise özgün yorumlarıyla, ayrı ayrı müthiş bir katma değer getirmişler bu güzel şarkıya... Bowie yorumunu aşağıda paylaşıyorum, dinlemenizi çok isterim... 

Cep telefonundan bakan bazı arkadaşlarımdan videoların görünmediğini duydum; eğer sizde de böyle bir durum olursa, sanırım en altta yer alan web sürümünü görüntüle ayarını tıklamanız sorunu çözüyor.

💗

Okuyan, deneyen, yiyen ve sevdiklerine ikram eden herkese 
güzel anlar çağrıştırmasını dilerim.
Ellerimizin lezzeti, sofralarımızın bereketi bol olsun...
Sevgiyle pişirelim, sağlıkla yiyelim...



💗


let love rule...