Bu Blogda Ara

26 Mayıs 2021 Çarşamba

ŞEHNAZ MAKAMI...

40 yıl önce tam da bugünlerde Türkiye'nin her yanında öğrenciler Anadolu Liseleri sınavlarına hazırlanıyorlardı... Onlar test kitaplarına gömülmüş soru çözerken, kader mekanizmasının vazifelileri, yaşamlarımızın incecik iplikçiklerini birbirine ilmekliyor, ağlarını örüyordu...

Edirne'de sarı uzun saçları iki yandan örgülü, yeşil gözlü, minik bir kız çocuğu da gayret içindeydi... Şehnaz...

2.Basamak sınavının yerleştirme sonuçlarını gazetede okuduğumuz gün, nasıl bir arkadaşlığın eşiğinde olduğumuzun farkında bile değildik... 1981 senesinin Eylül ayında, İstanbul Erkek Lisesi'nin Hazırlık-B şubesinde toplanan 33 öğrenci, bir ömür sürecek ortak bir yolun başındaydılar. Tüm insancıklara yaptığı gibi, hayat onları da birbirlerine ve olaylara ve sınavlara çarpa çarpa, bazen ağlatıp çokça güldürerek büyüttü...

80ler... Bütün 10lu yaşlarımızı birlikte geçirerek mezun olduğumuzda henüz dünyada sosyal medya kavramının oluşmasına yıllar vardı. Birbirimizin telefon numaralarını (cep değil, ev) ezbere bildiğimiz zamanlardı. AKM'nin önünde buluşacağımız zaman, geç kalanı gelinceye kadar beklerdik.

90lar... Tekrar sınavlar ve üniversite hayatları... Değişmeler, dağılmalar, toplanmalarla geçen yıllar... Meslek edinmeler, evlenmeler, aramıza hoş gelen bebekler... 2000ler...

33 kişi başladığımız yolda yitirdiklerimiz... en çalışkanımız Ayşegül'ümüz... ve en yaramazımız, canımız Canaran... Deniz üzerinde büyülü bir düğün gecesinde, bir yandan Tuba'nın mutluluğunu izlerken, bir yandan Şehnaz'la kayıplarımıza ağlayışımız... hiç unutmam o gece söylediğin söz, sonraki yıllarda (ve hala) sık sık geldi aklıma: "ha orada ha burada... biz daima beraberiz..."

Hiç uzaklaşmamış olsak da, geçen yılların getirdiği sorgulamalarla, değişimlerle, derinleşmelerle, ufak tefek içe dönüşlerle, 30larımızda bir gün birbirimizi yeniden keşfettik... O unutamadığım sözün de, bunun başlangıcıydı... Yeni bir gözle, yeni algılarla geçmişe döndük seninle, birbirimize birbirimizi anlattık... senin yaşadıklarını ben nasıl görüyordum, benim yaşadıklarım sana neler düşündürüyordu, işin aslı neydi, acaba öyle değil de şöyle mi demek istemişti, peki bu olay bize o zaman ne anlatmıştı ve şimdi ne anlatıyordu... Marmaris, Çiftlik koyunda, denizle kumsalın birleştiği yerde suyun içinde tüm bunları kronolojik sırayla didiklerken, Durul ve Derya uzaktan bize bakıp kimbilir ne konuştuğumuzu zannediyorlardı... zeki adamlar, kız işlerine bulaşılmayacağını biliyorlardı...

2003... 2005... bebeklerimizle beraber başlayan yeni dönem, arkadaşlığımızın da bir üst seviyeye geçişi...bizim Turgutreis yılları, "ben sensiz İstanbul'a düşmanım" zamanları... İstanbul'a dönüş, çocukların okullarıyla beraber veli olmaya terfi etmeler(!?) yeni tecrübeler... Yeni hallerimizle hayatın, olayların bize sunduklarını başka gözlerle görmeler... Başımıza gelen güzellikleri alabildiğine paylaşarak çoğaltırken, üzüncü olayları da yargılamakta acele etmeden, ah vah etmeden önce "du bakalım" diyerek gözlemlemeyi birlikte öğrendiğimiz zamanlar... Birimizin hayalleri suskunlaştığında, hevesleri sessizleştiğinde diğerimizin uyandırdığı, el verdiği, omuz verdiği zamanlar... ve yazmamın mümkün olmadığı şeyler... yazamayacağımdan ya da uzun süreceğinden değil... sadece "bizim" kalsın istediğimden...

Bundan sonrasını nasıl getireceğim bilmiyorum... 

Pandemi kapıyı çaldı... Herkesle, herşeyle, dünya ile birlikte hayatlarımız bambaşka bir raya girdi... İçlerimize çekildik... Seçimlerimiz tuhaflaştı, makas ayarları elimizden çıktı sanki... Tercih noktalarında hangi raya geçeceğimizi bilemediğimiz anlar oldu, oysa tren süratle gümbür gümbür ilerliyordu... Bu sırada hepimiz teker teker sırayla 50lerimize adım atıyorduk... Herşeye rağmen beraberdik, mutluluğun anlamı hızla değişirken birbirimize tutunuyorduk. Sonra Aralık ayı geldi, hastalık, hastane haberleri arttı... Yüce Altuğ'umuzu uğurlamak durumunda kalmak yıktı bizi... Meğer "yıkıldık" dememeliymişiz... 

Basit bir operasyon demiştin... Evine yakıncacık bir klinikti... Çok iyi tanıdığın bir doktor arkadaşındı... Bir koşu gidip dönecektin... Daha ancak girmiştir, yok daha bitmemiştir, herhalde birazdan çıkar, gelince yazarım demişti, arasam mı, acaba dinleniyor mudur derken... Saatler geçti... Kahvaltı tabağını mutfağa bırakıp bornozunu banyoya asıp çıkmışsın evden... 12.02.2021 

Sevgililer gününde kahvaltın yatağına gelir artık diyorduk... Biz birbirimize sarılmış, suratlarımızdaki maskeler sırılsıklam, lapa lapa kar yağarken, uğurladık sevgilimizi... Şehnaz'ımızı...

hayat bırakmıyor ve iyi ki de öyle yapıyor... gün be gün... anın gerektirdikleriyle... öğlene acıkanlar, akşama yemek bekleyenler, ödenecek faturalar, gözümüzü kulağımızı kapatsak burnumuzdan zorla giren saçma sapan gündeme dair haberler... dünya işleri... üç beş gün geçer... herkesin ardından yazılacak carbon copy cümleler... isimleri değiştir, bastır gitsin, sonra bak işine...  

birileri birşey anlatıyor, cevap veriyorsun, bir yerlere bişeyler yazman gerekiyor... konuşman, halletmen, anlaman, planlaman gereken şeyler... dıştan görünüş bu... içerde gözü dönmüş, saçı başı dağınık, elleri, bilekleri, parmakları tırnakları kırık kir pas içinde biri... etini kemiğini dişleyen parçalayan, her önüne gelenin yakasına yapışıp sarsalayarak, kapayın çenenizi Şehnaz'ı kaybettik, yetti aptal dertlerinizi kendinize saklayın, bana ne senden sizden herkesten, Şehnaz gitti... diye bağırıyor... sonra tekrar dış görünüşüne uyum sağlamaya çalışıyor... böyle böyle içten dışa dıştan içe duvardan duvara vurarak geçiyor zaman...

mış gibi yaşamak derler hani... biraz öyle... herşey normalmiş gibi yaşamak, yaptığımız bu... tedricen değişerek, yine de ömür boyu... hep şimdi şöyle olabilirdi diyerek... hiç bitmeyecek o ihtimallerle... neden gitti, Allah onu neden bu kadar erken aldı meselesi değil, boynumuz kıldan da ince... vadesi dolmuş, kararı verilmiş, zamanı gelmiş herkes gibi... 


tamamen bencilce... arkadaşı yanında olmayan kendimi düşünerek bencilce... 

hayatımdaki bu kalibredeki tek arkadaşımdan yoksun kalma duygusuyla...    

Şehnaz'la beraber yaşlanamayacağız... herşey bir yana, çıplak gerçek bu... 


Allah bunu unutturacak acılardan muhafaza etsin... sağlıkla ve sevgiyle... herşeye rağmen herşeyle beraber...


Gördüğüm en güzel 50 sensin Şehnaz...


💙