Bu Blogda Ara

18 Eylül 2019 Çarşamba

AKDENİZ HEYKELİ

Taksim Meydanı'ndan İstiklal Caddesi boyunca yürümek, uzun zamandır yapmadığım birşeydi.
Annemin çocukluğundan bu yana çok değişmişti cadde... Yıllar sonra ben lisedeyken benimle birlikte yürürken çocukluğundan kalan yerleri anlatırdı bana, o yıllarda oturdukları evi bulmakta ise hiç zorlanmamıştı...

Annemlerin evin karşısındaki pasajdan çekilmiş bir fotoğraf.
S.Özbey dedem oluyor, biçki-dikiş okulunun tabelası... 1950ler...

2019 ağustos...



Şimdiyse ben, kendi lise zamanımdan bugüne İstiklal'de değişen yerlerin hesabını artık tutamıyorum... Bırak liseyi, 2013 Gezi döneminden bu yana olan değişim bile insanı sersemletiyor... Hatta geçenlerde annemlerin evi olduğunu sandığım binanın fotoğrafını çekip gönderdim ona, zorlandı tanımakta... (oymuş ama neyse ki😊)






Geçmişte takılıp kalmak mıydı içimdeki duygu?
Herşey değişmeden kalsın isteği miydi?
Geçen zamandan korkmak mıydı?
Bir vakitler çok iyi tanıdığım yerlere yabancılaşmaktan ve o yerlerin de bana yabancılaşmasından tedirgin olmak mıydı?
Bugün burada yaşayanlara da bir süre sonra yabancılaşacak cadde, çünkü değişim böyle birşey... Hem mekan hem kişi değişim içinde olunca kaçınılmaz oluyor bu durum...
Bu soruları kendime kasten soruyorum, yine de içimdeki duygu tam olarak bu değil... Yıllar içinde mekanların çehrelerinin değişmesine alışığım; Bakırköy, Bağdat Caddesi, Nişantaşı, hangisi aynı kaldı ki? Silüetler aynı, içerikler farklı...

İstiklal'e dair hissim daha çok kalabalığın bileşimiyle ilgili...
Tarihinin her döneminde çok yoğun olan bu cadde, Gezi'den sonra nasıl tenhalaşmıştı değil mi? Ve sonra kalabalıklar bambaşka bir şekilde geri döndü... Benim etrafa bakmadan, mümkün olduğunca hızla, direkt gideceğim yere yürümemin sebebi...

Sonra bir akşam Beyoğlu Hasnun Galip Sokak tarafında, Bilyay'da bir konferansa katıldım. (Annemlerin evin arka sokağı oluyor bu arada.) Konferansı veren Cüneyt Çilekar şöyle bir örnek verdi:  "İstiklal Caddesi'ne girdiğimiz zaman bir sürü insan, çalgıcı, satıcı, aktivite, hareket, enerji ortamı içerisinde... İnsanların o birlikteliğini neden hissedemiyoruz, sahip olduğumuz değerler bizi niye birleştirmiyor? Orada bizi birleştiren değer ne olabilir, hangi değerle o birlik ve bütünlüğü hissedebiliriz? Bunu ancak kendi içimizden kaynaklanan bir itilimle hissedebiliriz, bunun da en büyüğü, sevgi enerjisi... Kendi içimizden dışarı bu gözle bakmazsak bunu nasıl hissedebiliriz ki, hissedemeyiz... Hatta bir kaçma hissiyle, bir an evvel buradan kaçıp gideyim düşüncesiyle yürürüz."
Konferansın başlığı "İnsanlığı Birleştiren Sevgi" idi zaten ve bu anlattığım, çok detaylı bir sunum içinden bir örnekti...



Bilyay'ın bulunduğu yer eski bir Beyoğlu apartmanı...
Girişindeki zarifliği seviyorum...                       




Karmaşanın içindeki düzeni, çokluğun içindeki birliği hissetmeye başlamak...
İşte bu düşüncelerle farklı bir adım attım İstiklal Caddesi'ne... Uzun zamandan sonra ilk kez, daha bir sağıma soluma, hatta insanların yüzlerine bakarak, yanından geçtiklerimin bir anlık kelimelerine kulak kabartarak ve nefesimi tutmayarak...




Yol beni Galatasaray Lisesi'nin önüne, o meydana getirdi...
Yine çevik kuvvet, yine polis araçları,
yine demir bariyerler...
Onlardan da başımı çevirmeden, görerek işiterek geçtim...




Solumda karşı köşedeki camekanlı binanın 3.katından dışarı bakıyordu... Kollarını açmış...
İlhan Koman'ın Akdeniz heykeli...
İlk anda onun açık havada özgür olması isteği içimden geçti... Güvenlikten geçip yanına çıktım... Bir ona baktım, bir de onun baktığı yerlere baktım... Anladım... Bir kez daha aşık oldum, sanatın sadelikle anlatım gücüne...



"Bu tasarıyı oluşturan bu 120 parçanın herbiri, bu iç denizi çevreleyen farklı yaşayışlarda, başka dilleri konuşan, başka tanrılara inanan insan topluluklarını simgeliyor. Bir armoni içinde hepsi bir araya geldiklerinde de Akdeniz'i oluşturuyorlar." diye anlatıyor İlhan Koman Akdeniz'i... Yapımı esnasında çok geniş bulduğu heykelden bazı yaprakları çıkartması sonucunda 12 milimetre kalınlığında, birbirine eşit uzaklıkta, 112 metal levhadan oluşan halini almış. Halk Sigorta adına, Zincirlikuyu'daki binanın bahçesine yerleştirilmek üzere ısmarlanan heykel, 1980 yılında yerine kurulmuş.


Bu eseriyle Sedat Semavi Görsel Sanatlar Ödülü'nü alırken yaptığı konuşmada şunları söylemiş sanatçı: "İnsanın kucaklaşması, sevgisi anlatılırken, Akdeniz aklıma geldi. Akdeniz büyüktü, bizden bir denizdi. Kucak açmayı bu adla anlatmak istedim. Sevgi ve kucaklaşmayı anlatırken bir kadının bütünlüğünden yararlanmak istedim."
Akdeniz 2005-2017 seneleri arasında 4.Levent'te sergileniyor. 2017 senesinde de Yapı Kredi Kültür Sanat'ın Galatasaray'daki yeni binasının 3.katına, bugün Galatasaray Meydanı'nı, İstiklal Caddesini izlediği mekanına taşınıyor.

Yol boyunca aklımdan geçenleri karşılarcasına, 
sanki 'bak böyle olur kucaklamak' diyor...



💜


   Let love rule...