İnsanın ilgisini, merakını neyin tetikleyeceği ve takıldığı
konunun kişiyi nerelere götüreceği hiç belli olmuyor. Yıllardır bildiğin bir şey, bir an geliyor
gözüne/kulağına başka türlü dokunuyor.
Bir süre önce, birkaç arkadaşımla ortak paylaşımlı müzik
listemize göz attım, kimse yeni parça eklemiş mi diye… Evet, eklenmişti…
Şarkı
başladı, gözlerim kapandı, frekansa girdim…
Dinleyen ortaokuldaki kulağımla
şimdiki bilincimdi…
Herbir vuruşu kalbi sarsan bir şarkı…
İlk duyduğumdan beri
beni ayrı etkilemiş olan bir şarkı…
Fakat bu sefer değişik bir şey oldu… Daha
bir derinlerde bir noktanın varlığını hissettirdi…
Sebebini merak ettim ve
yolculuk başladı J
Sanchez'in Çocukları, ABD'li antropolog yazar Oscar Lewis'in
1961 yılında yayımladığı toplumsal romanıdır. Özgün adı The Children Of Sánchez
olan 518 sayfalık roman Türkiye'de ilk kez 1971 yılında basıldı.
Kitabın tanıtımında, alt başlık olarak "bir Meksikalı
ailenin otobiyografisi" cümlesi kullanılmaktaydı. Antropoloji doktorasını
Columbia Üniversitesi'nden almış olan Oscar Lewis yoksulluk ve sefalet kültürü
kavramını ortaya atan bir bilim adamı ve yazardı. 1970'te 56 yaşında öldüğünde
arkasında bıraktığı 6 eserin tamamı da Meksikalı ve Porto Rikolu yoksul
insanların yaşamları ve sorunları üzerineydi.
1961 yılında yayımlandığında, romandaki kişilerin ağzından
Meksika Hükümeti ve devlet adamlarına yapılan eleştirilerin dozu ve üstelik
kitabın bir yabancı tarafından kaleme alınmış olması nedeni ile Meksika'da
basılması ve satılması yasaklanmıştı. Ancak bu yasak sadece birkaç yıl sürmüş,
gelen baskılar üzerine Meksika hükümeti romanın Meksika'da basılmasına izin
vermişti. (Vikipeki J
)
Kitap 1978’de ABD
Meksika ortak yapımı biyografik dramatik film olarak çekilmiş. Senaryosunu
Oscar Lewis'in romanından, Cesare Zavattini ile birlikte yazan Hall Bartlett
aynı zamanda filmin yönetmenliğini ve yapımcılığını da üstlenmiş.
Başlıca rollerinde Anthony Quinn, Dolores del Rio, Katy
Jurado ve Lupita Ferrer'in oynadıkları filmde büyükanne rolünde oynayan Meksika asıllı uluslararası film
yıldızı Dolores del Rio'nun (1905 -1983) 50 yıllık sanat hayatının son filmiymiş.
Mexico City'nin gecekondu mahallelerinden biri olan 'Tepito'
da yaşayan yoksul bir Meksika köylü ailesinin dramı… Ailenin reisi olan 50
yaşlarındaki Jesus Sanchez, karısını çocukları daha çok küçükken kaybetmiştir. Çocukları Manuel 32, Roberto 29, Consuelo 27, Marta 25
yaşındadır…
Dört çocuğu ile birlikte, yoksul bir evde yaşamakta ve güç ekonomik
koşullar altında hayat mücadelesi vermektedir... Gururlu bir adam olan Sanchez,
oturduğu gecekondu mahallesinde ailesini bir arada tutabilmek için büyük
zorluklara katlanarak tüm umutsuzluklara rağmen mücadelesine devam eder...
Filmin müziklerini yapan Chuck Mangione Amerikalı bir trompetçi. Aynı zamanda flügelhorn da çalan müzisyenin, film için üç hafta içinde besteleyip yorumladığı müziklerinde bu enstrümanın sesi son derece karakteristiktir. Filmle aynı adı taşıyan bu parça Mangione'ye Grammy Ödülü getirmiş. Mangione bu parçası ile Golden Globe'a da aday gösterilmiş.
Şimdi buraya kadar olan kısım kitabın genel konusu… Asıl
ilginç olan, yazarın yaklaşımı… Antropolog Oscar Lewis “yoksulluk kültürü”
teorisinin oluşturulmasına katkısıyla ve ailelerle direkt görüşmeler yaparak
kentsel yoksulluğun kökenlerini araştırmasıyla tanınıyor.
Pek çok araştırma yoksulluğun sebeplerini ekonomik ve politik
faktörlere dayandırmaktayken, o, yoksulların davranış
biçimleri gözlemlenmekteydi.
Yoksulluk kültürü, sınıfsal katmanlardan oluşan kapitalist
topluma karşı yoksul bir tepkidir. Lewis sadece Meksika’da değil tüm dünyada,
sınıfsal ayrışmaları, yoksulluk kültürünün kaynağı olarak görüyordu.
Sanchez ailesinin kendileriyle konuşmak için tam anlamıyla
izin vermesi sayesinde, Oscar Lewis de
bu bilimsel teoriyi araştırma olanağı buluyor ve dayanılmaz derecede “gerçek”
insanların dünyasına adım atıyor. Bu bakımdan Lewis, bir taraftan araştırmasına devam ederken,
eş zamanlı olarak bu dramatik kitabı yazarak, onların seslerini duyurmaya çalışıyor ve bu konuyu gündemde tutmakta son derece
önemli bir rol oynuyor.
Yazar 1969 yılında yazdığı bir makalede şöyle anlatıyor:
“Mexico City’de Jesus Sanchez ve çocuklarıyla çalışmaya başladığımdan beri
(1956) onüç yıl geçti. 1961 yılında kitabımı yayınladıktan sonra bile
çalışmalarım sona ermedi ve aileyle görüşmelerim devam etti. Sürekli temas
halinde olduk ve onları ziyaret etmediğim bir tek yıl bile olmadı. Bu arada
hayatlarında pek çok önemli değişiklik meydana geldi. Yaşanan en önemli
dramatik olay en yakın akrabaları olan, teyzeleri Guadalupe’nin ölümü idi.
Benim kitabımdaki yan karakterlerden biri olmasına rağmen, Sanchez ailesinde
çok önemli bir yeri vardı. Dahası kendisinin, eşinin ve komşularının
mahallelerinde yaşadıkları hayat belki de “yoksulluk kültürünü” Sanchez
ailesinden çok daha iyi temsil ediyordu. 1962 yılındaki ölümünün ardından
Meksika’ya dönerek olayın aile üzerindeki etkilerini araştırmaya başladım.”
Böylece Lewis, Manuel, Roberto ve Consuelo Sanchez kardeşler
ile teyp kaydı aldığı görüşmeler yaparak onlara teyzelerinin vefatını ve cenaze
törenini anlattırır.
Tüm bu bilgileri derlemek için pek çok yerli ve yabancı
kaynak okudum. Bazıları duygusal anlamda çok ağır geldi. Durup düşündüm, İyi de
beni bu konuya bu kadar çeken şey nedir, hala anlayamıyordum. Bir şarkıdan
tetiklenerek girdiğim yolda, ne tarafa gideceğimi göremiyordum.
Sonra bir şey oldu…
Uzun zamandır haberleştiğimiz lise kızlar grubumuzdan Alev Eren Bubik, “bugün
çok mutluyum kızlar” yazdı. Kuzini bir fotoğraf bulmuş, tam 84 yıl öncesinden
bir fotoğraf… Babaannesi Alev’in babasına hamile iken çekilmiş…
Fotoğrafta
hamile anne (babaanne), asker kıyafetiyle tezat oluşturacak derecede tatlı bir tebessümle
baba (dede), sandalyeye çıkarılarak boyu yükseltilmiş, keyifli olduğu
(bence) minik ayağının duruşundan belli bir oğlan çocuğu (amca) ve anneciğinin
karnında, aileye katılmayı bekleyen bebek (baba).
Alev dönüp dönüp baktığını
söylüyor fotoğrafa; gözleri dolu dolu: "Niye bilmiyorum ama çok etkilendim."
Yine liseden arkadaşımız Özlem Yürekli'nin bu konudaki yorumu, bana da Sanchez’in
Çocukları konusuna neden bu kadar takıldığıma dair ışık tuttu:
“Alevcim, onunla (babaannesiyle) özdeşleşmiş tarafların var
sanki, öyle hissettim. Belki bir mektup yazmak istersin ona. Senin tarafından
anılmak, görülmek istiyor. Onu anıp, yolculuğunu ve kaderini onurlandırıp,
artık kendin olmayı seçebilirsin, tabi eğer istersen. Atalarımız görülmeyi
ister. Sevgimizle onları kalbimize alıp kendi yolumuzda ileriye yürümemizi
ister.” dedi.
Oscar Lewis de , teyzelerinin ölümünü ve cenazesini
anlattırarak aileye farkında olmadan aslında, bu ruhsal hesaplaşmayı,
yüzleşmeyi yaptırtmıştı belki de. Sadece Guadalupe’nin sonunu değil, son derece
trajik yaşam öyküsünü de anlatmışlardı çünkü Sanchez kardeşler ona.
Yaradılışın insana anlamasını istediği şeyleri gösterme
yolları karmaşık olabiliyor bazen. Göstermek değil de, görmesini sağlama…
Belki bunların birbiriyle hiçbir alakası yoktur da, bana
öyle gelmiştir J
Ama sonuçta bu noktaya geldiğimde içimde bir ferahlama,
anlam bulma ve bütünlük hissediyorsam, aradığım cevabı bulduğuma kani olup
yaradılışa şükran duymak düşer bana da…
Dede erik yer, torununun dişi kamaşır, derler…
Hiçbirimiz
salt bugünün “ben”leri değiliz…
Kendilerini teyzeleriyle bulan Sanchez
kardeşler
ve babaannesiyle (kendi sözleriyle) yeni yeni barışmalar ve kabullenmeler yaşayan Alev
gibi…
Videoda müzik eşliğindeki filmin başlangıç sahnesini
izlerken, temsili anlamda bu duygu sanki gözümün önünde cisimlendi…
♥
Let love rule…
* P.S. bu yazının yolculuğu 26 Eylül 2016 günü başlamış, Alev'in aile fotoğrafını almasıyla ancak bugün anlam kazanarak bağlanmıştır.