Bu Blogda Ara

12 Ocak 2021 Salı

MOZAİK PASTA... (tıpkı yaşamı oluşturan anlar gibi...)

Zaman zaman arkadaşlarım bir film izleyip beğendiklerini söylediğinde not ettiğim bir listem var. Hatta yanına kimin önerdiğini de yazıyorum, ben de izledikten sonra üzerinde konuşalım diye. Bu sabah o listeden bir film seçtim, Aslıhan diye not düşmüşüm parantez içine...

Gerçek bir hikayeden alınmış, genel olarak çok çok eğlenceli bir film... Fakat beklenmedik bir şekilde henüz 6.dakikasında hüzünlü bir melodi başladı... 

love me love me love me, say you do... diye başlayan bu şarkıyı ve söyleyenini çok iyi tanıyorum: Nina Simone... gökyüzü ile yeryüzünü birleştiren çizgi kadar sevdiğim bir arkadaşım yollamıştı konser videosunu...

Ama asıl bir başka şarkıcıdan duymuştum ilk, bundan yıllar evvel... 8 Ocak'ta doğumgününde andığım ve 10 Ocak da ebediyete uğurlamamızın 5.yılı  olan David Bowie...
Bu sabah özellikle etkilemesinin sebebi buydu sanırım...
Ama hepsi bu kadar değildi...
Bowie, Simone’un tarzına hayran olan biriydi ve onunla 1975’te Los Angeles’ta tanışması, şarkıyı 1976'da Station to Station  albümüne kaydetme konusunda ilham oldu.  Daha sonraları “Simone'un versiyonu beni gerçekten etkiledi...Onu Nina'ya saygı olarak kaydettim" demişti... Bu, Bowie'nin kariyerinin bu döneminde çıkardığı tek cover şarkıydı; albümlerindeki diğer şarkıları kendisi yazmıştı veya yazılmasına katkıda bulunmuştu...
Bu bilgileri biraz araştırınca buldum, bu iki insanın böyle bir şarkıda  buluşmuş olmasından çok duygulandım... 
Yine de hepsi bu kadar da değildi...


Bu yazıyı yazarken bir yandan da bundan tam iki hafta önce gönülsüzce uğurlamak zorunda kaldığımız arkadaşımız Altuğ’u düşünüyorum... 2016 Ocak’ındaki vefatının ardından bana gönderdiği Bowie şarkılarıyla, birlikte bu güzel sesi andığımız arkadaşımı, yine onun şarkılarıyla anıyorum şimdi...

Hayat ne ilginç bir mozaik değil mi... bazen birbirinin aynıymış gibi görünen günlerde dahi, böyle küçücük detaylar birbirine kaynaşıyor ve karşına yaşamının tablosu çıkıyor... Bu yazımda da üniversiteden bir arkadaşımın önerisi, bir film, bir şarkı, şarkıyı yıllar önce ilk dinleyişim, sonra bir lise arkadaşımdan farklı yorumunu duyuşum, iki harika yorumcu ve bunlardan birinin bir başka lise arkadaşımı çağrıştırması derken ciddi bir mozaik oluştu...

37 senelik arkadaşlığımız boyunca hiç aklıma gelmedi, ama bugün şimdi yazının sonuna doğru gelirken, acaba mozaik pasta yapsam Altuğ sever miydi diye aklıma geldi, gülümsedim kendi kendime... Uzun zamandır yapmadığım mozaik pastayı hazırlayıp derin dondurucuya koyarken bu düşünceler zincirleme akıyordu içimde...
💗

MALZEMELER:

* 2 paket pötibör bisküvi
* 250 gr margarin
* 8 yemek kaşığı pudra şekeri
* 4 kahve fincanı süt (standart Türk kahvesi fincanı,iri fincan değil)
* 4 yemek kaşığı kakao
* dövülmüş fındık
* 1 limon veya portakal kabuğu rendesi
* 1 paket vanilya
* eğer varsa limon veya portakal kabuğu reçeli, 1 yemek kaşığı çok yakışıyor

Bakmayın böyle ciddi ciddi tarif yazdığıma, aslında hepimizin çocukluğunda en pratik şekilde yapılan bir tatlıdır bu. Kendim icat etmiş değilim yani, fakat hep birlikte hatırlamak güzel.

💗

Neticede derin karıştırma kabına bisküvileri elimizle kırarak alıyoruz.

Margarini eritiyoruz, ben tereyağ ve margarini yarım yarım koyarak karıştırdım.

Eriyen margarin ile pudra şekerini bisküvilerin üzerine döküyoruz. Bir çift kaşıkla alt üst ederek malzemeleri biraz karıştırıyoruz.

Ayrı bir kapta kakaoyu ve vanilyayı sütün içine koyarak iyice eritiyoruz ve bisküvili karışıma ilave ediyoruz.

Kıyılmış fındıkları, limon veya portakal kabuğu rendesini ve varsa reçel tanelerini ekleyip iyice karıştırıyoruz.

Bu karışımı isterseniz yağlı kağıda sarıp hafif silindir veya piramit şekli verebilirsiniz.

Ben dilimli bir baton kalıba streç film döşeyip malzemeyi öyle döktüm. Çıkardığımda dilimli güzel bir şekli oldu.

Bu haliyle 1 gün kadar derin dondurucuda beklettim.
Servis yaparken hindistan cevizi koydum, ama kıyılmış fındık da konabilir. 



Wild is the wind 1957 yapımı, başrolünde Anthony Quinn'in olduğu bir filmmiş aslında. En iyi kadın ve en iyi erkek oyuncu dallarında o yıl Oscar adayı olmuş. Film ile aynı adı taşıyan şarkısı da öyle... Ödülü alamamışlar ama bakın bugün hala isimlerini anıyoruz... 
Nina Simone ve David Bowie ise özgün yorumlarıyla, ayrı ayrı müthiş bir katma değer getirmişler bu güzel şarkıya... Bowie yorumunu aşağıda paylaşıyorum, dinlemenizi çok isterim... 

Cep telefonundan bakan bazı arkadaşlarımdan videoların görünmediğini duydum; eğer sizde de böyle bir durum olursa, sanırım en altta yer alan web sürümünü görüntüle ayarını tıklamanız sorunu çözüyor.

💗

Okuyan, deneyen, yiyen ve sevdiklerine ikram eden herkese 
güzel anlar çağrıştırmasını dilerim.
Ellerimizin lezzeti, sofralarımızın bereketi bol olsun...
Sevgiyle pişirelim, sağlıkla yiyelim...



💗


let love rule...









2 yorum:

  1. Hikaye geçişlerine ve resmetmelerine bayılıyorum yeni yazı ne zaman

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canım benim çok teşekkür ederim☺️ Bu seferki yazıyı sen tetikledin valla, bakalım artık İlhami ne zaman gelirse😄

      Sil