Bu Blogda Ara

28 Mayıs 2017 Pazar

DİKKAT ! GERİLLA HEYKEL ÇIKABİLİR :)

Onun ismini ilk kez 2014 yılının ilkbaharında duydum...
Moda'nın Kadıköy'ün sokaklarında bir anda 
ve tam yeri tam zamanında bitiveren "Gerilla" heykelleriyle 
İskender Giray...

Berkin Elvan'ı kaybedeli çok az bir zaman olmuştu...
Ekmekçi Berkin'i Arıyor
Taksim Gezi Parkı protestoları sırasında, 16 Haziran 2013 günü sabahında polisin attığı gaz kapsülü başına isabet etmişti... 268 gün komada kaldıktan sonra 2014 mart ayında, kuş gibi uçup gidivermişti...

Sonraki haftalarda bir sabah bir adam eli ayağı titreyerek uyandı, bağırmak istiyordu bağıramıyordu...

"Biz şiddete başvuracak insanlar değiliz. Ya konuşacağız, ya yapacağız. Birşey yapma gereği duydum. Elimde de sergim için hazırladığım su borularından parçalar vardı, bunları kullanmak istedim. Duramıyorsunuz, el ayak titremesi var, sürekli bir huzursuzluk var. Bu heykeli bir an önce bitirmek için bir hafta uyumadan çalıştım. Gözümü kaynak aldı, sabahın dördünde hastanelere gitmek zorunda kaldık, ama hiç önemli değil."





           















Kadıköy Bahariye Caddesi'nin sonundaki Mehmet Ayvalıtaş Parkı'na koydu yaptığı heykeli...
Ekmekçi Berkin'i Arıyor...
Metal gibi soğuk bir malzemeyle o sıcacık duyguyu, şefkati nasıl verebilmişti...
Elinde feneri, yüzünde gaz maskesi ve omuzunda ekmek sepeti ile fırıncı...


İskender...

Çok küçük yaşlarında babasından marangozluk zanaatını öğrenmiş İskender...
"Yaşadığımız evin bir odası ahşap atölyesiydi. Evdeki tüm mobilyaları babam yaptı ve ben onu izleyerek büyüdüm. Hayatım boyunca da bir ustayı birşey yaparken görürsem durup izlerim.Çok kıl sorular sorarım, affetmem. Bu şekilde kendimi geliştirmeye çalıştım." diye anlatıyor.
Marangozluk babasının hobisi, mesleği ise cezaevi savcılığı... Yazın İmralı Adası'ndaki hakimler-savcılar kampında yaşarken İskender çevresini gözlemliyordu. Siyasi mahkumlardan birinden çok etkilendiğini söylüyor. Gündüzleri kampta gönüllü olarak duvarlara resimler yapan bu adam, akşam olduğunda şövalesinin başına geçip resim yapıyormuş.

"Bu benim için filmden çıkmış gibi bir manzaraydı, oturup onu izlemek büyük bir zevkti..."
Mahkum bir gün kendisini dikkatle izleyen 7-8 yaşlarındaki bu çocuğu yanına çağırıyor, gün boyunca birlikte önce tuvallerini hazırlıyorlar, sonra da beraber yağlı boya resim yapıyorlar. İlk resim aşısını böylece orada almış oluyor.

"Sonradan resmi hiç bırakmadım, ama fizik mühendisliği okudum."

Herkes ona "gerçek" bir işi olması gerektiğini söylemiş; "mutlu" olmak için,     iş-ev-araba-evlilik-çocuk denklemi kurulmalı denmiş... Zorlama yok, ama zorunda hissetmek var, hayatta başka bir yolun olmadığını düşünmek var... "Fizik seviyordum, fizik mühendisliği okudum ben de", diyor...
Ama hani insanın içinde bir ses vardır... Eğer kulak vermezsen kendini duyurana kadar gittikçe yükselerek bağırmaya devam eder...

Okul bitmiş, iş hayatı başlamış... İyi bir iş, bir araba, takım elbiseler, dağda snowboard tatilleri... Ve aynaya baktığında kendini tanıyamayan bir adam, yaşamak istediği hayat bu değil,  yapmak istedikleri bunun çok ötesinde... günde çift antidepresanla bile gitmeyen bir hayat...
"İş yerinde powerpoint sunum hazırlıyordum ve dedim ki 'Ben bu yüzden mi kuantum fiziği çalıştım? Bu yüzden mi fizik öğrenirken delirme seviyesine geldim?' İşimden zevk almıyorum, bir heyecan mücadele de yok... Ben burda ne yapıyorum, dedim ve karar verip hızlıca 2-3 hafta içinde ayrıldım..."

2016 yılında yer aldığı TEDx konuşmasında şunları söylemiş: "Ben fizik mühendisliğinden heykele niye geçtim? Benimki bir diyalog arayışıydı, farklı bir diyalog arayışı. Ben eşyayı ve mekanı diyalog aracı olarak kullanmak için geçtim. Dil değiştirmek için geçtim ve bunu yapmaya çalışıyorum. Şimdi bu bahsettiğim eşya ve mekan aracılığıyla diyaloğa bir örnek vereceğim."

Ağaca Ağıt

Moda'da her sabah ve akşam köpeği ile gezintiye çıktığı cadde üzerinde, 2015 yılının kışında, Sarıca köşkünün önünde kurumuş bir ağaç kökü... çürüdüğü için kesilmiş... Orada bir boşluk var, insanlar yanından geçiyorlar ama farkında değiller  bu boşluğun...
Demiş ki: "ben burada gördüğümü, bu boşluğu, bu mekanla yaptığım diyalogda gördüğümü insanlara aktarmak istiyorum."
Ve bir heykel yapmış, bu kurumuş kökün yanına bırakmış...
"oraya ne zaman ki bir ağaç dikilir, o zaman heykelimi alırım" demiş...

Ağacın yanında diz çökmüş, başını ellerinin arasına almış, acıyla kaskatı kesilmiş... metal bir heykel... dünyanın tüm kesilmiş ağaçları için ağlarcasına... verdiği his bu... "Ağaca Ağıt"
Dört defa çalınmış, her seferinde bulunmuş geri dönmüş...
Sokağa bıraktığı heykellerini kendi inisiyatifi ile yapıyor, bu işlerden maddi bir geliri yok, beklentisi de yok. Bununla beraber heykel hem Modalılar'dan çok büyük sevgi görmüş, hem de "Kadıköy Belediyesi anlayışla karşıladı ve sahip çıktı, bu da birşeydir." diyor.

Sonra o ağacın yerine Kadıköy Belediyesi, ağaç dikim zamanı geldiğinde bir ıhlamur ağacı dikmiş.
İskender ve Pasha...
Dikim için heykelin sökülmesi sırasında yaşlıca bir bey gelerek, "Bu heykeli buradan alamazsınız." demiş... İyi de heykeltraş da orada, o söküyor zaten... "Hayır, o da alamaz, bu heykel artık bizim."
Biri ona birşeyi yapamayacağını söylediğinde hayatında ilk defa gururlanan bir heykeltraş 😊
Çünkü o bey ve heykel arasında artık bir arkadaşlık ilişkisi oluşmuştu...

Ağaca Sevinç





Sanatçı da onun gibi düşünen Modalılar için yeni bir arkadaş bırakmak istemiş ve "Ağaca Sevinç"i yapmış... Temmuz 2015te dikilen ıhlamurun yanında, sanki dünyanın bütün çocuklarının sevinciyle kollarını kaldırmış küçük kız...
"Bu benim mekanla yaptığım, yaptığım eşyanın da mekanla yaptığı diyalog çeşidine bir örnek. Bu, mekanın ve eşyanın, iki insan arasındaki diyaloğa aracı olması için bir örnek."




Ayrışma

Ve 2016 kışında arkadaşlarıyla kartopu   oynarken, camı kırılan bir esnafın acısını bıçaklayarak çıkardığı Nuh Köklü için yaptığı heykel "Ayrışma"...
Kadıköy, Yeldeğirmeni semtinde... Olayın meydana geldiği sokağın başında...

Aynı bedenden çıkan iki ayrı gövde...
Birinin başı bir kafes içinde...
O kafeste köşede bir küçük çocuk...
Çocuğun elinde bir ufak kartopu...
Diğeri, bir eliyle kafesin kapısını aralayıp küçük çocuğu serbest bırakmaya çalışırken, diğer eliyle bedenine saplanan bıçağı tutan ele hamle yapıyor, ama nafile...
Ve o cümle...
"Neresine vursa kalbine gelirdi..."

"Herkesin geçmişe dönük bir sürü hatasını aynı anda kabullenip aydınlanmasını bekleyemeyiz. Ama belki de bu heykeli gören binlerce kişiden üç-beş tanesi bunu yapıp düşünerek, 'acaba benim gösterdiğim tepkilerin bir kısmı çocukluğumda yaşayamadıklarından mı kaynaklanıyor?' diyebilecek.
Belki bu ayrışmayla yüzleşmek birkaç kişide farkındalık yaratıp
'birleşme'ye dönüşecek. Benim geçmişe dönük bırakmak istediğim katma değer budur” sözleriyle ifade ediyor.



Seramik kursunun olduğu bir çarşamba günü, arka sokaktan
Moda’ya yürürken, atölyesinde çalışan İskender Giray’ı görünce şaşırdım; Moda’da olduğunu duymuştum ama yerini bilmiyordum…
Halide Edip Adıvar Lisesi 9.sınıf öğrencileri ile birlikte gerçekleştireceği bir enstalasyonla ilgili hazırlık yapıyordu…
Çalışmalarını çok beğendiğin bir sanatçı ile sohbet etmek büyük şans… soruyorsun, söylüyorsun, dinliyorsun…



Ve gelelim bugüne...
Ben bu yazıyı yazalı uzun bir zaman oldu,





fakat yayınlamadan önce kendisiyle tekrar konuşup bazı detayları sormak istedim, ancak bir türlü fırsat olmadı, atölyede olduğu zamanlara denk gelemedim...
İçimden doğru zamanda yeniden karşılaşacağımızı biliyordum, fakat bu kadarını tahmin etmem mümkün değildi...




Bu hafta pazartesi günü (22.05.17) atölyesinde çalışırken görünce çok sevindim...
Ben aklımdaki soruları sorarken artık imzası haline gelmiş tarzıyla yaptığı bir heykeli üzerinde son çalışmalarını yapıyordu.
" 'Dayanışma' bu" dedi, "cuma sabahı yerine yerleştireceğiz... Moda Parkı'na..."
" Ben de gelebilir miyim? "
" Gelebilirsin tabi. "

Böylece sabah saat 10.30da Moda'daki atölyesinin önündeydim...
İskender Giray, arkadaşı Cem Yıldız, 14 yaşındaki yeğeni Ata ve harika masmavi gözlü Pasha'nın tasmasını tutan ben, çok da uzak olmayan Moda Parkı'na doğru yürümeye başladık.
Hava ne sıcak ne soğuk, biraz bulutlu, çok çok az yağmurluydu...
Yani tamm da heykel yerleştirmelik bir hava vardı 😊

Biz oraya varıp da heykelin konulacağı yere malzemeleri bıraktığımız da park görevlileri de koşup yardıma geldiler... Ben de bol bol fotoğraf çekip video paylaşımı yaptım.
Fırtına sırasında kökleri yerinden oynayan ve hafiften yana doğru eğrilen bir ağaca Kadıköy Belediyesi bir metal destek yapmış ve ağaç hayata tutunmuş, hatta köklerinden yeni filizler vermiş... İskender Giray bu desteği öyle güzel yorumlayarak ortaya "Dayanışma" heykelini çıkarmış ki...
"Geçen yıl fırtınada yıkılma eşiğine gelmiş bir ağaç. Bize yaşam kaynağı olurken karşılık aramadı ve şimdi biz ona destek olup yaşatacağız, sonra da o bizi... #dayanışma ihtiyaçtır hayatta, su gibi, yemek gibi..."

İnsanın içinde tutamayacağı bir derdi, bir hikayesi, bir isyanı, bir coşkusu varsa, elindeki metal bükülüyor şefkat oluyor, kıvrılıyor sevinç oluyor, sıcacık güneşten sararmış buğday başağı, buz gibi kartopu oluyor…
Aslolan ise insana bunları yaptıran o dert, o hikaye, isyan ve coşku…
Herkesin baktığını, başka bir frekanstan yakalayan, başka boyutuyla hisseden; bunu da olabilecek en mütevazı şekilde, gösterişten uzak, içine kapanarak ifade eden ve ortaya çıkan sonucu caddeye parka sokağa bırakan bir sanatçı var karşımızda… Zihin, kalp ve ruhu bütünleştiren bir işi gördüğünde insanın anlatacak kelime bulamaması işte bu yüzden…

Eline, koluna, gözüne, yüreğine sağlık İskender Giray...
İyi ki varsın...









   Let love rule...








😉😉😉

6 yorum:

  1. Yine yeniden çok duru çok içten bir yazı olmuş .. sözcüklerin çoşkuyla birleşerek cümlelere paragraflara buluşması .. çok yaşa Mer'nin Aynası😍

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Handancım çok teşekkür ederim 😊 yanımda olduğun için çok mutluyum 🙏

      Sil
  2. Umut, iyilik, güzellik ve sevgi mi istiyoruz?
    Hepsi icimizde, yanibasimizda... Bakip gorecek cesateti ve hayat onceligini sahiplenecek olan da bizleriz...

    Kocaman yurekli arkadasimin kaleminden cok insan, genc bir sanatci : Iskender Giray!
    İyi ki varsınız!.. ❤️❤️

    YanıtlaSil
  3. İrem'cim; bence hayattaki misyonunu buldun: iyi-güzel olanı cımbızla çekip büyüteç altına koyuyorsun... Okudukça içimfeki sevgi ve umut kabarıyor. Hayata daha iştahlı bakıyorum, coşuyorum... ve eminim ki böyle hisseden tek kişi ben değilim!.. Senin yazılarını herkes okuyabilse ve toplum olarak şifalansak böyle böyle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sağol varol, paylaştıkça büyütüp çoğaltıyoruz...

      Sil