Bu Blogda Ara

1 Mayıs 2017 Pazartesi

ŞAHMARAN'IN GÖZLERİNDE MASALLAR...UÇURTMALAR...



Şahmaran efsanesini anlattığım ve Mehmet Aksoy’un muhteşem “Şahmaran’ın Katli” eserini paylaştığım ilk yazımı hazırlarken, benim de hayatım yavaş yavaş bir masala dönüşmeye başladı…
Belki de zaten olduğu gibi bir masaldı da ben ancak farkına vardım…
Her sabah bir varmış, bir yokmuş diyerek güne başlamak, kendini masalın götürdüğü yere akmaya bırakmak, hayatı masal gibi yaşamak… illa ki tozpembe peri masalı tadında olmasını gerektirmiyor… acısıyla tatlısıyla, iniş yokuş, dere tepe… ama masal gözüyle bakıp masal kulağıyla işitince algılamalar da başkalaşıyor…
Zamanında bir Şahmaran ustası "herkes kendi Şahmaran'ını arar,o yüzden herbiri farklıdır." demiş...
Nuray Çaylak Demirel’in Koşuyolu'ndaki atölyesine ilk gittiğim günden itibaren birbirimize karşı duyduğumuz sempati ve sıcaklık öyle büyüktü ki... İnsanı kalbiyle kucaklayan biridir Nuray Hocam, çok sevdiğimdir, çalışmalarına hayran olduğum ve başarılarıyla gurur duyduğumdur... Şahmaran’ı yazarken aklıma ilk onun Kibele ile harmanlanmış Şahmaran yorumu düştü...  Geçen yıl Paris'te Anadolu Kültür Merkezi'nde açılan, Saküder üyesi 24 sanatçı ile birlikte, tek seramik sanatçısı olarak katıldığı "Anadolu'dan Esintiler" isimli sergide yer alan Şahmaran'ı... Şu anda Paris'te Unesco'nun daimi sergisinde bulunmakta.


Sonra arkadaşım Nazan Havuş'un Şahmaran'ı... Kalbimden geçen, peşine düştüğüm, izini sürdüğüm masalları paylaştığım arkadaşım Nazan… Mayıs 2014’te İtalya’da Pietrasanta kentinde düzenlenen La Donna e L’arte (Kadın ve Sanat) sergisinde yer almış bu iki Şahmaran yorumuyla… 
Almış karşısına insanoğlunu anlatıyor, hayattan, memattan, hıyanet ve sadakattan... Güzel insan, çirkin yılan... Çirkin insan, güzel yılan... Yarısı insan, yarısı yılan...

Bu noktada son 1 senedir atölyesinde sadece ahşap baskı konusunda değil, sanata, zanaata, el emeğine, geleneksel olanla modern zamanı ve imkanları birleştirme konularına bakış açısından bizlere çok şey öğreten ustam Tahsin İstengel'in Şahmaran çalışmasından bahsetmeden geçemem...
Masal bu ya, Beylerbeyi Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü'nde bu yılki kapanış çalışmamız da Anadolu Masalları üzerine olacaktı... Konu, Şahmaran hayatıma girmeden çok önce belirlenmişti... Bense bir türlü içime sinen temayı bulamamıştım... 
Şirince'de kaldığımız odanın duvarında...
Ne yaptığımı pek de bilmeden birkaç masalın çevresinde dolaşırken, göz göze geldim Şahmaran ile... yıllardır çevremde miydi yoksa... bilmiyorum... çocukluğumda Tarsus'un sokaklarında... yıllar sonraysa Şirince'de küçük bir otel odasının duvarında...
Çizip oymaya başladığımda, o bildiğimi 'sandığım' geleneksel figürün detaylarına ne kadar kör kalmış olduğumu farkettim... 
güzelliği aşama aşama açtı kendini... üçler beşler yediler kırklar…
kalıbını oyup kumaşa yaptığım baskı
güç sembolü boynuzları ve başındaki tacı, boynundaki üç sıra kolyesi, sallantılı küpeleri, altı tane yılan başı ayağı ve dev gövdesinin ucunda taçlı yılan başı kuyruğu ile hem aşina hem yabanıl... Yüzünün iki yanından uzanan saçları her ne kadar insani unsurlar olsa da, bana Tanrıça'nın sembolünü hatırlattı...


Masal ne de güzelmiş diye düşünürken, mart ayının sonlarına yaklaşırken, bir gün öyle bir gelişme oldu ki… Ahşap baskıdan arkadaşım Nuray Lüküs’ün şu mesajı ile: “İremcim merhaba, instagramda Ebuburak isimli bir sayfa var, çok güzel Şahmaran çalışmaları yapıyor, müsait olunca bir bak istersen…”

Masalımın yeni bölümünün başlığı olsa olsa şu olur…
“Mezopotamya’da bir camaltı ustası, bir masal anası ve bir uçurtma sevdalısı…”

Ebu Burak... Ben diyeyim beş bin yıl önce, siz deyin şimdi…

Mardin halkı tarafından Ebu Burak olarak bilinen Tacettin Toparlı, Mardinli bir ailenin altı çocuğunun ilki olarak dünyaya gelmiş. Bakır ustalığını dedesinden ve babasından usta çırak ilişkisiyle öğrenen Tacettin Usta'nın Şahmaran ve cam altı sanatını yaşatması ise onu konusunda en özel sanatçılardan biri kılıyor...
Mardin yöresinde bir ailenin büyüğü vefat ettiğinde, geride kalan genç nesil, o şahsa ait eşyaları bazen ihtiyaçtan, bazen sahip çıkamamaktan dolayı satışa çıkarmak zorunda kalırmış. Tacettin ustanın dedesi bir gün böyle bir durumdaki evin satışa çıkan tüm eşyalarını satın almış. Bu eşyalar arasında her evde mutlaka bir tane bulunan bir cam altı resmi Şahmaran varmış, dede Şahmaran'ı dükkana asmış. O yıllarda 10 yaşlarında olan Tacettin usta ertesi gün,kendisini büyüleyen Şahmaran'ın karşısına geçmiş, uzuun
uzun bakışmışlar ve bir an gelmiş "Seni yapacağım" demiş. "Dükkandaki bütün işler aksadı ve bir ton azar işittim babamdan ve dedemden Şahmaran yüzünden. Nasıl yapılır, nasıl edilir, evirdim çevirdim incelemeye başladım, fırça yok, cam yok, boya yok, bulmak zor. Bir cam kestim ve boyalı Şahmaran resmiyle üst üste koydum ve çizmeye başladım. 



Tersini çevirdiğim zaman, ben bu işi yaparım, dedim.

Yaptığım çalışmalar şu anki halini alana kadar epey bir cam zayiatı verdim. Boyadığım cam altlarının çoğunu başlarda mesleğin ölmemesi ve Şahmaran'ın unutulmaması için hediye olarak dağıttım. Şimdilerde insanlar tekrar evlerine Şahmaran almaya başladılar."
Bir efsane, bir masal olarak çağları aşarak bugünlere gelen Şahmaran, Ebu Burak ustanın elinden canlanırken, dilinden de çağlayarak insanlığa seslenmeye devam ediyor... Çünkü Ebu Burak aynı zamanda bir masalcı...


Mardin'de Revaklı Çarşı'daki dükkanında Ebu Burak usta Şahmaran'ın hikayesini anlatıp sözlerindeki ve dahi gözlerindeki anlamı çözedursun, çook uzak bir diyarda, gözlerin alabildiğine uzanan Mezopotamya ovası yerine, yüksek yüksek beton binaları gördüğü; denizin iki yanında uzanan, baharda herşeye rağmen mimozalarını, erguvanlarını, mor salkımlarını açan ve onların kokusuyla insanlarına bir anlığına beton binaları unutturan bir başka masal kentinde bir genç kadın Simurg'un peşine düşen kuşlarla beraber vadileri aşmaya hazırlanıyormuş...

Deniz Soruklu Evren, Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi okumuş, Ekol Drama'da Ayla Algan ile çalışmış, çok da mutlu olmuş, fakat içindeki çocuk, masal anlatmak, masal dinlemek, masalla kucaklamak, kucaklaşmak, masalla şifalanmak, şifalandırmak tutkusuyla yerinde duramıyormuş... Ve bunu özellikle çocuklarla, daha da ötesinde ezilmiş, çocuklukları ellerinden alınmış çocuklarla yapmak istemiş... Bu düşüncelerle Kardeş Masallar Projesi'ni tasarlamış... 
Bu dönem tam da Suriye'deki iç savaş sonucunda yurtlarından kopmak zorunda kalan insanların ülkemize mülteci olarak geldikleri sürece rastlamış. Ekran karşısında içi burkularak haberleri izleyen, "birileri birşeyler yapsın" diyen insanların çaresizliğinin aksine harekete geçen Deniz, Hayata Destek Derneği'ne bu projesinden bahsetmiş ve insanlığın ortak mirası olan masalları kullanarak, farklı kültürlerden gelen, farklı dilleri konuşan çocukların aralarındaki engelleri kaldırarak iletişim kurmalarını ve bedenleriyle, mimikleriyle, resimleri ve ritmleriyle ortak bir dil oluşturmalarını sağlamak konusunda yola çıkmış.
Antakya, Mardin ve İstanbul'da, mevsimlik tarım göçünün en yoğun gözlendiği Şanlıurfa'nın Viranşehir bölgesinde ve Diyarbakır Ezidi kampında yolculuğunu sürdürmüş. Çocuklarla elele, göz göze oturarak masalın tılsımıyla oyunlar oynayarak..."Masal Anası" Deniz hikayelerini anlatırken, onların hikayeleriyle de buluşmuş... Çocukların travmalarını aşmasına yardımcı olmaya çalışırken onların sadece acılarına değil, hayallerine, umutlarına, dirençlerine tanıklık etme şansı bularak zenginleşmiş... 





Deniz Simurg'u bulma umuduyla yola çıkan 500 kuşun 7 vadiden geçen yolculuğunu, Ebuburak Usta ise Şahmaran'ın 7 kat yerin altından dünyaya uzanan hikayesini anlatırken, yolları 2014 senesinde Mardin'de kesişmiş... 
Bu Zümrüd-ü Anka ile Şahmaran'ın hikayelerinin, yani şifanın ve bilgeliğin de kaynaşması olmuş... Sessizliğin, satır aralarının ve masalların diliyle anlaşıp bu dili tüm çocuklara, insanlara, dünyaya ve evrene taşımaya niyet etmişler... Çünkü sadece çocukların değil, kocaman kocaman insanların içlerinde saklanmış ve belki artık seslerini duyuramayan çocukların da, kedilerin, köpeklerin, ağaçların, kuşların, dağların, taşların ve ovaların, yani dünya ananın da masallara ihtiyacı varmış... Çünkü çekilen acılar bir hikaye, bir masal olarak görülmeye başlandığı zaman şifalanmaya başlıyormuş...

Masalımızda bir uçurtma prensi de var… Zahit Mungan… 26 yaşındaki bu genç adamın ömrü gökyüzünde uçurtmalarla geçiyor desek yalan olmaz…
Masal Anası Deniz ile Viranşehir'de Uçurtmamdan Masallar'da birlikte çalışmışlar... Deniz masallar anlatırken Zahit çocuklarla uçurtma yapmış ve hepbirlikte Viranşehir sokaklarında işte böyle koşarak uçurtmalarını uçurmuşlar...

Videoyu Kardeş Masallar Projesi'nin facebook sayfasından izleyebilirsiniz...
https://www.facebook.com/Karde%C5%9F-Masallar-Projesi-297647797279865/

Gökyüzü ile yeryüzü arasında ilişkiler kurmak, insanlığın çok eskiden beri üzerinde düşündüğü bir konu olmuş... İnsanlar, engin göklere ulaşmak hayaliyle uçurtmaları kullanmışlar... Daha sonraları dini inançlar gereği, bu oyuncakların yasaklandığı dönemler de olmuş. Ancak hiçbir zaman uçurtma tarih yüzünden, dünyadan ve gökyüzünden eksik olmamış.
Uçurtmanın semalarından eksik olmadığı bir yer Mardin. Mardinliler için uçurtmanın ayrı bir yeri var. Bu kale şehrinde tek bir gün uçurtmasız geçmemiştir. Mardin sokaklarından gökyüzüne baktığınızda mutlaka en az bir tane uçurtma görürsünüz. Mardin'indeki tek katlı evlerin damlarında çocukların sürekli uçurtma uçurduğu bir şehirdir. 
Zahit Mungan da 6 yaşında tutulmuş uçurtma sevdasına… küçük küçük uçurtmalar yapıyormuş, fakat babası karşıymış, uçurtma yapmasını istemiyormuş… O ise Mardin Kalesi’ne çıkma hayallerinde gizli gizli yapıyor uçurtmalarını… Sonra doğru evlerin damlarına, uçurtma uçurmaya, hayallerini göklere salmaya… Bu sevdayla o damların tepesinde bir sürü de tehlike atlatmış tabi…
14 yaşına geldiğinde internetten Martı uçurtma Kulübü ile tanışıyor ve bu sayede uçurtma yapımıyla yakından ilgilenen insanları tanıyarak uçurtma modelleri, projeleri hakkında bilgi sahibi oluyor... O andan itibaren duyduğu tutku ve heyecan ile de bugünlere kadar geliyor…2006da ailesi ve arkadaşlarıyla düzenlediği küçük çaplı ilk uçurtma şenliğini 2008-09-10 yıllarında açtığı uçurtma koleksiyonlarından oluşan sergiler izliyor… Her bir adımda yeni ilhamlar bularak daha büyük ve gelişmiş uçurtmalar yapıyor, hatta dev üç boyutlu uçurtmalar yapmaya başlıyor.
Tüm bunları yaparken çocukluk hayali hep aklının bir köşesinde duruyor: Mardin Kalesi’ne çıkmak…
Fakat ne çare ki çıkmak mümkün değil… başlayan restorasyon, 50li yıllardan kalan NATO radarı yüzünden kesintiye uğruyor ve kale bir türlü açılamıyor…
Engeller hayalleri öldürmez belki biraz geciktirir... işte Zahit Mungan da bu imkansız düşü gerçekleştirmek için başka bir çözüm buluyor: uçurtmaya bağladığı kamera sistemi ile hava fotoğrafçılığı yapmak... "İlk başlarda cep telefonumu bağlayarak çektiğim videolardan fotoğraf elde etmeye çalıştım, sonrasında uçurtmaya bağladığım fotoğraf makinesi ile tarihi kenti tüm detaylarıyla görüntülemeyi başarabildim." 

 Mardin Kalesi’nin, kalenin hemen altından itibaren uzanan o kendine özgü şehrin, Mardin Müzesi’nin, Kasımiye ve Zinciriye Medreseleri’nin, Ulu Cami’in,  Deyrülzafaran Manastırı’nın, Kırklar Kilisesi’nin, Dara Harabeleri’nin muhteşem fotoğraflarını çekiyor… Bu fotoğraflarıyla Mardin Müzesi’nde ve İstanbul’da Ataşehir Marev’de sergiler açıyor… 
Hem yurtiçinde, hem de Malezya, Tayland ve Hindistan’daki birçok uçurtma festivaline katılıyor… En son 2017 Ocak ayında Hindistan’ın Ahmedabad kentinde her yıl düzenlenen, dünyanın en büyük uçurtma festivallerinden birine, üç boyutlu son derece özel bir uçurtmayla katılıyor… Mardin’in en önemli sembollerinden Şahmaran ile… Mardin'de nereye bakarsanız bakın bir Şahmaran vardır ya, artık neredeyse gökyüzüne baktığınız zaman bile Şahmaran ile karşılaşabilirsiniz Zahit Mungan sayesinde… 
Uçurtma ama ne uçurtma… Çizimi Canan Budak tarafından yapılmış ve  Şahmaran’ın şanına yakışır şekilde, 8mt uzunluğunda, 1,5mt eninde, 6 yılandan ayağı ve kuyruktaki yılan başıyla, 100 metrekare paraşüt kumaşıyla, 800 parçadan oluşuyor…  5 ayda yapılabilmiş muhteşem bir uçurtma… 




Çok kısa bir süre önce, 21-24 Nisan 2017 tarihleri arasında Mardin'deki uluslararası uçurtma festivalinde 10 ülkeden gelen katılımcılar, Türkiye'nin çeşitli kentlerinden gelen profesyoneller uçurtmalarını, Mardin'in uçurtma damlarında, kırlarında ve yıllar sonra festival için açılan Mardin Kalesi'nden gökyüzüne bıraktılar.





Ve gökten üç elma düşmüş🍎🍎🍎

Ve gökten üç uçurtma geçmiş...🎐🎐🎐
Birinin kuyruğundan bilgelik ve şifa pırıltıları yağıyormuş...
Birinin kuyruğundan umut ve barış rüzgarları esiyormuş...
Birinin kuyruğundan da çocukların kahkahaları tüm evrene çınlıyormuş...





   Let love rule...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder