Bu Blogda Ara

17 Mart 2012 Cumartesi

Zamanın ve Mekanın Suretleri...


12 sene önce Tophane-i Amire'de bir kız arkadaşımın söylediği söz, o dönemde olaylara bakışımı değiştirmişti.
Düşündüm, neydi söylediği... hatırlamıyorum... Zaman içinde özünü alıp yoluma devam etmişim demek ki, sevindim...
12 yıl sonra bugün aynı yerde bir sergi geziyorum...(16.Mart.2012)
Heykeltraş Mehmet Aksoy 50. Yıl Retrospektif Sergisi…
Zamanın ve Mekanın Suretleri...

"Zamana dokunmak" diyerek başlamış... taşı sevdiğini söylüyor.
Üstüne düşen ışık üzerinden onu yansıttığı, onu ışığa duyarlı kılıp, "ben artık kütleyi değil, ışığı yontuyorum" dedirttiği için.

Girişte Kars'taki İnsanlık Anıtı'nın fotoğrafları var. Detaya girmek istemiyorum, acısı hala çok taze.
Kardeşçe yaşamaktan başka hiç bir amaç gütmeyen bir heykel ve heykeltraşı...
"Belediyenin çöplüğüne koyuyorlar...bana verecekler cenazeyi ve ben de gömeceğim. Paramparça olmuş bir anıtı ileride üstüste koyarız...Bu belediye başkanı gidecek ve tekrar anıtı kesikli bir halde oraya koyacağım.Oraya dikeceğim,o parçalar olmazsa yenisini yaparım." demiş...
Şu fotoğraftaki (bence) ejderha gibi sonsuzluğa bağırmak istiyorum.
Çekerken elim titremiş, sebebi çok açık,o yüzden olduğu gibi bıraktım.

Denizi Seyreden Nazım
Nazım Hikmet çalışmalarından oluşan bölüm...
Bir şair için yapılmış çok anlamlı çalışmalar. Taş ile şiir yazmak böyle birşey herhalde.
Nazım heykel yapsaydı nasıl olurdu diye de düşündürdü bana; sanki bunlara benzerdi, duygular çok yakın geldi.

Mehmet Aksoy, Anadolu toprağı üstünde Hititler, Urartular, Asurlular'dan beri sürdürülen heykel geleneğinin söndüğünü, en az 700 yıllık bir kopukluk olduğunu ve halen halkla heykel arasında organik bir iletişim kurulamadığından bahsediyor.

İşçi ve Çocuğu

Bir bakıma heykelle memleketim insanını bir nebze kaynaştırmak adına, 1976'da Antalya'da çevrede toplanan vatandaşları model olarak kullanarak yaptığı 'İşçi ve Çocuğu' heykeli bitmeye yakın bir gece paramparça edilmiş. O sabaha karşı o manzarayı gördüğü anı tahayyül edemiyorum.
Blogun şablon ayarlarını yanlışlıkla bozduğumda yeniden düzenleyene kadar ne kadar uğraştığımı ve canımın ne kadar sıkıldığını hatırladım da, nasıl utandım.
O sabah etraftan gençlerin 'sen yine yap, biz nöbet tutar koruruz' demeleriyle motive olup baştan başlamış çalışmasına.
Bu adamın kaç heykelinin başına neler gelmiş...

Ankara Altınpark'taki 'Periler Ülkesinde' heykeli de var tabi... o da nasibini almıştı 1995'te.

Bir başka heykeli, '1 Mayıs 1977', bana Pietà'yı hatırlattı, desem uygunsuz kaçar mı? Ne farkeder… hatta bence çok daha sade, çok daha içe işleyen bir duygusu var.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Pieta 

Ve Vahdet-i Vücut heykelleri…bütün varlıkların tek bir Öz’den kaynaklandıkları ve  Yaradan’ın bir parçası oldukları düşüncesine dayanan, kavranması tasavvuf yolunda yaşayıp yükselerek mümkün olan bir bilgi.
Bir bakıma insanın, varlığını sonsuza kadar yaşatmaya dair içgüdüsünü simgelemenin yanında, iki insanın sadece tensel olarak değil, duygularında, hayallerinde, umutlarında, birbirlerine kavuştukları, birleşip yok oldukları ve sonsuzluğa dokundukları  o an’ı tüm canlılığıyla donduran heykeller.

Mehmet Aksoy sadece heykel yapmıyor. Onu heykele yönlendiren duyguları en saf ve ilk-el hallerinde, eserleri kadar orijinal kelimeleriyle ifade ediyor. Bu ifadeleri serginin bir çok bölümünde, görselliği desteklemekten öte, tamamlayan unsurlar olarak gördüm.
'Gönlümüz Bir Uçurtma' benim için bunların en özeli.

Kuş Başlı Şaman
“Her insan biraz şamandır. Köklerinin dünyasına dönmek, onunla iletişim kurmak ister.” diyerek sokuyor bizi şamanların sihirli dünyasına.
O gruptaki 'Sağaltıcı Şaman' çalışması beni özellikle çok etkiledi...
Buraya çektiğim tüm fotoğrafları koymuyorum, gezerken keşfetmenin keyfini bozmak istemiyorum.


Can Yücel'in Datça'daki parçalanan mezarını Mehmet Aksoy'un yaptığını bugün öğrendim. Ne diyeceğimi bilemiyorum.


Kelt düğümlerinin en güzeli 'Sevişen Yılanlar'...
Cennet bahçesinin ilk hikayesi 'Adem ve Havva'...
'Motorcu' çalışmasındaki kendi portresi...
Ve müthiş detaylarıyla karakalem çalışmalar…

Hele bunlar Tophane-i Amire’nin atmosferiyle birleştiğinde !

Sergi mekanının bahçesindeki dev 'İki Çocuklu Kibele' heykelini söylemeyi unutmayayım.
Görevli arka kapıyı açarak bahçeye kestirmeden geçmemi sağladı. O da ayrı bir kare oldu…






Mehmet Aksoy… Zamanın ve Mekanın Suretleri… Tophane-i Amire…
09.03.2012 - 20.05.2012 (pazartesi hariç her gün)



2 yorum:

  1. Ellerine sağlık Arkadaşım,hem etkilendim,hem bilgilendim,üstelik sergiyi senin gözünle görmek çok özeldi:) takipçinim...şehnaz

    YanıtlaSil
  2. Şehnazcım...20 Mayıs'a kadar zaman var...beraber de gitmeyi isterim...

    YanıtlaSil