Bu Blogda Ara

25 Haziran 2012 Pazartesi

Blogda Konuk Var: Hatice Kara Sıvacı

Sevgili Hatice ile bu yıl tanıştım.

Mira'da aylardır birlikte yoga yaptığım arkadaşlarımdan bir tanesi.

Bu kış hepimiz için ayrı ayrı ilginç olaylarla doluydu.
Her birimiz bunları kendi özelimizde yaşarken,
hayatımızdaki etkilerini birbirimizle paylaştık.
Hatice'nin hayatında bu etkiler şiir şeklinde vücut buldu.

Bize yazdıklarını ilk okumaya başladığı zamanı hatırlıyorum...
Sesini, okuma stilini, o çok iyi bildiğim yüz ifadesini...
Aradan geçen sürede, yolculuğumuz sırasında,
şiirleriyle bazen gözlerimizin gerisindekileri gördü...
bazen dizeleri kehanet oldu...
bazen de düğümlerimizi çözmede şefkat dolu bir destek...
Görmeden...işitmeden...bilmeden...


Hatice kendi cümleleriyle anlatıyor kendini...
"Sıcağı seven bir kış çocuğudur.
Yeşilde doğmuş, betonda hayatına devam etmektedir.


Dürüst, adil,destekçi, kararlı, sorun çözücü, ileri görüşlü,
sevgi dolu, mutlu ve mutluluğu yaymak isteyen, pozitif,
yaratıcı, proaktif, ahlaklı ve yaptığı her işe coşku ve enerjisini katan bir dünya insanı olmak için yoldadır.


Üniversite diplomasına göre bir ekonomist olup, inancı:
'Dünyadaki en büyük ekonomi gerçek mutluluktur.
Ekonominin tanımı mutluluktan başka birşey değildir.
Her zaman daha iyi bir ekonomist olun.
Düşleyin, düşleyin, düşleyin...
Düş 'var olan en gerçek şeydir' "


Birlikte yaşarken yazdığı ve bizlerle paylaştığı şiirlerinden
bazılarını ben de bugün burada paylaşmak istedim.
Bu romantik şiirleri buraya geçirirken aklımda olan şarkıyı da yazmak istiyorum.
Müziğin, sözlerin, söyleyen iki müthiş sesin ve şiirlerin ruhunun uyumu...
Tina Arena...Marc Anthony...1998 The Mask of Zorro filminden...




♥ 

                                                                      

YAZ YAĞMURU...
Öyle hiç beklenmedik anda
Çıkar gelirsin.
Mis kokularını bırakıp
Apansız gidersin.

Hercaisin sen biliyorum
Bilsem de
Yine seni seviyorum.

Sadece bir mevsim
Olsa da seni görmek için
Yüreğimde mayaladığım sevdalarla
Bekliyorum.

Öyle apansız gel diye...



ÇOCUKLAR GİBİ ŞEN...
Çok gerilerde kalmış olsan da
dondurmanın
renkli renkli toplarında
yine de bulurum seni.

Denizin turkuazında
hoplaya zıplaya danseden
yunusların oyununda,

Rüzgarın serin hecesindeki
beyaz köpüklerden yaptığım baloncuklarda,

Baygın baygın uçan martının
kendi rengindeki aya varışında,

Saklambaç oynayan
karabatakları bekleyişimde.

Ruhuma takılı kanatlarla
kıpırtısız duramam
şekilden şekile giren
sonsuz mavideki pamuklardan
kalp yaparım, çiçek yaparım
sonra da böcek.

Gülümseme gibi sevecen
her nefesimde
çocuklar gibi şenim.

Onu bunu bilmeden
Şaka maka dinlemeden
Uçan balonların içine girerek
bulurum seni
bırakmam seni.



KUŞ...
Sevdalı bakışımla
yüreğindeki dağları devirdim.

Yağmuruna,
doluna,
karına,
rüzgarına,
dururum şimdi dik.

Kuş olsam da
daldırdım kanadımı
som şarabına.

Sevdiğime yar
yüreğine diyar derim.

Yuvasını kalbiyle yapan
yalnız bir çalıkuşuyum.

Bak geldim kapına
bırakma beni 
bırakma yabana.



YANALIM...
Ateşe yürek gerek
yüreğe neyler ateş.

Yarin elinden kıvılcım
kül eyler beni
küldeki köz yangın olur
ben yangına giderim.

Rengi;
damıtılmış yıldız ışığı
Deseni;
usta hattatın hüneri
Tuğrası;
gönlümün rahlesinde.

Aşkın çalımında
gecenin mavisi
düşünce gözlerine
yangın olur,
ben yangında yanarım.

Şakıyan kristal
türkü tutturur da,
öbür yarım
çağırır ıhlamur kokularını
alır aklımı.

Doğan güneş
neyler ateşe
neyler kul olunmuş sevdalara.



GÜNEŞ KADIN...
Güneş kadın
güneşin ışığı hiç sönmez...

Evet gece olur,ancak...
yine güneş
her zamanki yerinden
merhaba, der güne.

Ateş düştüğü yeri yakar.
ateş nere
güneş nere.
Herşey haddini bilecek canım.



SONSUZA KADAR...
Gözlerin söyledi sonsuzluğu
Bakıp da kendimi alamadığım
En derinlerine dalıp
Her gizeminde yine sana erdiğim

Adını da aşkımı da 
suya yazdım.
silemez
bilemez kimse
sonsuzluğun imzası olduğunu.

Uçurtma yaptım gönlümü
rüzgarına bırakıp
götürsün diye
sırça sarayına.

Durgunsam sular gibi
bil ki gözlerin için.



ŞÖVALYE
Keskin delici bakışlı şövalye
maskeli şehrin
kraliçe kıyılarında

Gümüşlenmiş zırhı
Gümüş atının yelesi

Meleğin gümüş kanatları
lehimlendi cesur yüreğine.

Tutsak şövalye
bedeni hür
kalbi o gümüş huride.

Şövalye destanını yazdı
açık denizlerde
gümüş gümüş ışıldayan
ay ışığıyla.




OLSUN...
Kanatlarım olsun
İstediğim yere uçuran

Bir de yayım
Kalplere aşkı saplayan
Sonra da yakan kavuran

Çiçek kokuları bıraksın
Her gittiği yere
Her günüm masal olsun

Yeni olsun,yepyeni

İçinde saf sevgi
Işık olsun
Mutluluk dolsun

Dağları oynatacak kadar yürekli
Dağ gibi sağlam, dik
Gece ile ışığın öpüştüğü anda başlayan
Anka kuşu gibi
Küllerinden yeniden doğabilen
Olsun.




HATİCE KARA SIVACI




♥ 

Let love rule...
















4 yorum:

  1. Çok tşk ederim irem,

    Hatice

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. birşey değil desem,diyemem...ben birşey yapmadım çünkü...bildiklerimi toparlayıp yayınlamaktan başka...şiirlerinin güzelliğinde saklı herşey :)

      Sil
  2. mısralar sadece bir aracıdır, şiire duyguyu okuyanın ruhu veririr.Bu kadar az kelime ile çok şey anlatabilmesindeki sır da budur aslında şiirin.Hatice

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. o yüzden yazana ayrı ve her okuyana da ayrı anlam ifade eder...sen herşeyi tüm çıplaklığıyla yazdın zannedersin, okuyana 7 kat tül altında görünür halbuki...doğru söylüyorsun...

      Sil