Bu Blogda Ara

10 Haziran 2012 Pazar

Sevgi...anlamaya çalışırken...

Hepimizin aşka düşmüşlüğü vardır.
Bazen ilk görüşte çarpılma,
bazen günlerce,aylarca bakışma...
sonra ilk konuşma, ilk sözler,
dünyada ikinizden başka kimse
yokmuş gibi hissedilen zamanlar...
romantizmin dorukları, ilk öpüş,
ilk dokunuş, aşkın ilk yarısı...


Sonra zaman akarken tüm bu aşklar farklı yollarda ilerler,
herbiri kendine özel...
Bazen birşeyler değişir.
Ne olduğunu anlamazsın, önce görmezden gelirsin...
herşey gayet yolunda görünmektedir çünkü.
Birşeyleri sorgularsın, ama tam olarak neyi sorguladığını da anlayamazsın, haliyle anlatamazsın.
Genelde sorguladığın kişi kendin değil de karşındaki olur.
Öylesi daha kolaydır.
"Sen şunları yapsaydın, bunları söylemeseydin..."
Eksik birşeyler hissedersin, ifade edersin ya da edemezsin.

Şimdi... bence dünyadaki olası çift sayısı kadar ilişki çeşidi vardır.
Her ilişkinin devamında ne olduğu, nereye vardığı değil şu andaki konumuz.
Ben dikkatini karşındakinden çekip kendine döndürmekten sözediyorum.

Sevgi...başlangıç...
Konunun başında ne diyorduk...
Hepsi bununla ilgili...
Karşındakini sevmek...
Kendini sevmek...
Ve...
Kendinin sevilmesine izin vermek...

Burada kendini sevilmeye değer görmek konusu giriyor devreye.
O kadar farketmeden, hissettirmeden, derinden işleyen bir şey ki bu...

Mutlu,mutsuz...  neşeli,hüzünlü...
coşkulu,sıkıcı...  paylaşımcı,bencil aşkların ardından dönüp bir bakıyorsun ki, aaa aslında kimsenin seni sevmesine izin vermemişsin !!!




Bütün güzel sözlere gülüp geçmişsin.
Tüm romantik yaklaşımlara dış görünüşte katılmış,içinden buz gibi duruvermişsin. Hatta kendinle içten içe alay etmişsin.

En, tüm benliğinle kucaklaştığını düşündüğün anda bile içindeki bariyerleri, dikenli telleri hiç kaldırmamışsın.

Bir yandan aşık oldum sanırken,
               bir yandan da aşktan kaçabilmek için
                              akla gelebilecek herşeyi yapmışsın.

Hassasiyetlere önem verdiğini sanırken,
               kalp kırma potansiyelini acımasızca
                              ama farketmeden hep canlı tutmuşsun.

Bir yandan iletişimin öneminden bahsederken,
               bazen sırf ters birşey yapmamak adına,
                              hiçbir şey yapmayıp sessiz durmuşsun.

Hatta artık kaçmadığını,
               gönüllü teslim olduğunu
                              sandığın zamanlarda bile,
                                             ne kadar sakinim diye düşünürken,
                                                            kendini o duvardan bu duvara
                                                                           vuruyor...vuruyormuşsun...
                                                                     

Yapma kalbim...
Kaçtığın kim halbuki...
Kendinle, reddettiklerinle yüzleşiyorsun.
Böyle bir insana kim, nasıl ulaşabilir, söyler misin bana !!!



Bunlar bir kadının satırları...
Erkekler için de böyledir, diye iddia edemem.
Belki de böyledir.

Bir erkeğe saygı duymak...
Onun da 'senin' kadar saygıya değer olduğunu kabullenmek...
Öbür türlüsü senin veremediğin birşeyi karşından beklemek olur... gibi gibi...
Karşındakinin ruhsal, zihinsel, fiziksel mevcudiyetine...
sevgiyle birlikte saygı duymak.
Saygının korkudan kaynaklanmadığını, saygınlığın korkutarak kazanılamayacağını bilmek...

Hatta...Yaradılışın ilk anına gidersek...
Yaratılan ilk insanın bir erkek olduğunu kabullenmek...
Yaratılan ilk insanın bir kadın olmamış olabileceği ihtimaliyle barışmak...



O'nun vücudunun bir parçasından...
hem de o güzel yüreği, canımm kalbi koruyan
en sağlam parçasından yaratılmış olmanın
 ne harika, ne mucizevi ve
yaradılışın ilk sihirli romantizmi olduğuna...
nihayet...ama lütfen nihayet...
kendini bırakmak...teslim olmak...

Hem kendi içinde, hem ilişkinde eril&dişil dengesini yakalamak...
Sizi birleştirenin ikinize de ortak üflenen can olduğu
gerçeğinin tadını çıkarmak...
ona daha fazla,sana daha az değil...

Artık rekabet yok...sen kadınsın...ve o bir erkek...
onun kadar güçlü,kaslı olmak zorunda değilsin...
Senin fiziksel, zihinsel, ruhsal değerlerin ile onunkilerin
uyum içinde akabileceğine inan.


"Peki ya....?" diye başlayan ve on yüz bin milyon yıllardır 
bitmek bilmeyen sorulara, endişelere bir son ver artık.
İlk sen ol, yolu aç, bak bunu bekleyen ne çok insan var.

İçindeki boşluğu mükemmel şekilde dolduranın, 
ilahi mevcudiyetinin hakkını teslim et.
Onun kolunun içindeki sana ait yere gir, 
seni herşeyden daha çok seveceğine, koruyacağına güven...
"Ben kendime yeterim" diye diye yolda bıraktığın, 
yakıp yıktığın özelliklerini geri toparla.

Ve kelebeğin kanatlarındaki binbir öpücüğün 
İsis'in yarasını iyileştirmesine artık izin ver.

İnan O buna değer...




♥ 

Let love rule...




2 yorum:

  1. Kendinin sevilmesine izin vermek...
    Ellerinize sağlık,
    Sevgiler
    Hülya

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hülya Hanım...ince bir detay...insan en zor kendiyle yüzleşiyor ve karşılaştıkları bazen çok şaşırtıyor.zor da olsa keşfetmesi çok keyifli yine de...çok sevgiler...

      Sil