Bu Blogda Ara

8 Nisan 2012 Pazar

Ben İyiyim...

Geçenlerde "Balonlar" başlıklı yazıda bahsetmiştim...
Üzgün şarkıları pek dinlemem...
Motive edici, umut verici olanları tercih ederim.
Bu bakımdan türkçe sözlü pek çok şarkıyı
melodilerinden hoşlansam da dinleyemiyorum.
Bu bilinçli yaptığım birşey değil aslında.

Yani şarkıyı duydum mu köşe bucak kaçacak halim yok :)

Şöyle oluyor: Şarkı başlıyor, aa müzik hoş,
dur kulak vereyim,diyorum.
Amanın o da nesi, bi sözler başlıyor ki,
benim, diyen maneviyatı alır götürür :)))
Böyle hafiften boyun yana doğru bükülürken,
gözler bir dalgınlaşma eğilimine girer gibi oluyor....

Ve hoop sistem otomatik devreye giriyor, fenalık geliyor :)
Ya kanal değişiyor ya da ilgi başka yere odaklanıyor.
Ne gerek var üç günlük dünyada,
üstelik de beni üzecek gerçek bir olay bile yokken,
geçmişten gelen gölgelerin veya olasılıkların dünyasına karışmaya.

Bunu türkçe şarkılar için bir genelleme olarak almayın.
Benim de çok sevdiklerim var aralarında.
Bugün bir tanesinden bahsetmek istiyorum.
Ümit Sayın'ın ilk zamanlarından bir şarkı...
Ben İyiyim...
Yıllar önce dinlediğim zaman da çok beğenmiştim.
Geçen gün yine aklıma geldi, videosuna bakayım dedim.
Başlarda, 00.20-00.25 sıralarında donup kaldım.
Benim birkaç yıl önce yaşadığım bir olayı
birebir canlandırmışlardı videoda.
Videomuzun linki burada...Okurken dinlersiniz diye...

http://www.youtube.com/watch?v=XotrfK70iI0




Yaşadığım olaya gelince...

Birkaç yıl önce baharda bir sabah
Caddebostan Migros'un önünde dolmuştan indim.
Zamanım vardı, biraz da acıkmıştım.
Girip yiyecek birşey alayım,dedim.
Daha ilk adımda karşıma elmalar çıktı.
Pamuk Prenses'e ikram edilen elma gibi, nasıl güzel ve parlak.
Bir yüzü kırmızı, bir yüzü pembe olan bir tanesini seçtim.
Yıkadılar, kuruladılar benim için :)
Çıktım oradan ve ışıklarda durdum.
Yeşil yanıp da karşıya geçmek için adım attığım anda elmamdan da ilk ısırığımı almıştım.

Ve işte herşey o anda oldu.
O elmanın lezzetli suyunun tadına varırken,
ben de olduğum yerde bambaşka bir zamana sıçradım.
Kırmızı ışıkların, caddelerin, binaların olmadığı bir zamana...
Yerde asfalt yerine toprağın görüldüğü,
tazecik çimenlerin fışkırdığı bir zamana...
Sokak lambaları ağaçlara dönüştü.
Ve ben Caddebostan'ın henüz isminin bile
konmamış olduğu bir zamana gittim.
Elimdeki elma sanki hemen oradaki ağacın dalından koparılmıştı.
Ben o ağacın doğal bir uzantısıydım.
Ayaklarım toprağın bir parçasıydı.
Doğanın döngüsüyle uyumlu yaşayıp hissediyordum.


Soluduğum hava, içtiğim su, tenimi ısıtan güneş ve
bastığım toprak gibi doğanın bir parçası olmak...
Herşeyin başlangıcı...
doğadan başka hiçbir şeye ihtiyaç duymadığımız o zamanlar...
Bedenimizi kaplayan son moda kıyafetlerin olmadığı;
rüzgarın, suyun enerjisinin hepimize yettiği;
ormanın dans pistimiz olduğu zamanlar...


Kendimizi özel güvenlikli, yüksek duvarlı, alarmlı sitelere,
tam donanımlı, çift camlı, akıllı evlere kilitlemeden önceki...
Serbestçe, özgürce yaşanan o zamanlar...
Heryerin doğanın huzuru içinde olduğu zamanlar...
Nasıl bir bütünlenme, tamamlanma, özüne ulaşmışlık duygusu...
"Doğal" olarak nitelenen şeyin gerçekte ne olduğunu,
ilk elden hissettim...
İlkel...ilk el...
Ve sonra birden...

Karşı kaldırıma geçmişim...yoluma devam ettim.
Ama o yol artık üç saniye önceki yol değildi.
Ben üç saniye önceki ben değildim.
Üstü asfaltla, binalarla kapatılmış olsa da,
bulunduğum noktanın özünü görmüş,
o noktanın kalbimdeki yansımasının farkına varmıştım.
O dünyanın, öyle bir yaşamın bugün mümkün olup olmadığını bilmiyorum.
Mümkün olduğunu bilsem, bugünün yaşam şartlarına ne derece dayanabilirim ?
Onu da bilmiyorum...
Yine de...
Şimdi o yansıma hep benimle birlikte, şehrin göbeğinde, trafiğin ortasında kalsam da...
Hep doğa huzurunda...



Let love rule...




Bir meydanın ortasında...
İki sonsuz çember...
Buluştukları yer lal...
Ayağının altı çimen...
16.02.2012




2 yorum:

  1. Hepimizin içinde birer Pamuk Prenses var İrem'cim.. Onunla karşılaşabilen ise çok az!.. Elmandan kocaman birısırık daha al, sonra ciğerlerine taze hava doldur ve zamansız başka bir dünyaya atla... Sonra da el ver ki, peşinden gelelim !.. sevgiyle kal.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tubi'm...el vermek ne demek...30+ yıldır bıraktık mı hiç?

      Sil