Bu Blogda Ara

21 Nisan 2012 Cumartesi

Sözün izi...

Nişantaşı Gallery Linart'ta yeni bir sergi...
Sanatçı Seyit Mehmet Buçukoğlu...
Sözün İzi...
12 Nisan-8 Mayıs 2012 tarihleri arasında görülebilir.
Önce sanatçıdan dinleyelim, sonra ben de resimlerden bana yansıyanları paylaşmak istiyorum.

Gallery Linart'ın sergi kataloğunda sanatçı çalışmasını şöyle anlatıyor:
"Doğaya ve doğal olana karşı hayranlığım, yaşam biçimim ve sanatsal sürecimle bir paralellik oluşturuyor. Sade ve yalın yaşam tarzımı sanatsal sürecime de yansıtmaya çalışıyorum. Resimlerimde doğal malzemeleri kullanarak minimal düzeyde uyguladığım renk ve biçim anlayışı da bunun bir göstergesi durumunda."

"Ele aldığım konuları genel olarak beyaz bir zeminde zamanı vurgulayan çürümüş dokular, lekeler, yanıklar, izler ve kimi zaman da fosil betimlemeleriyle izleyiciye aktarmayı amaçlıyorum."
"Son dönem çalışmalarımda doğal lekeleri, özellikle de yanıkları resim yüzeyinde yazı gibi kullanarak bazen doğaya mektuplar yazıyor, bazen de doğadan mektuplar alıyorum. Doğanın anlattıkları dışında doğaya anlattıklarım da benim için önem kazanıyor."
http://www.smbucukoglu.com


Sanat eleştirmeni Fırat Arapoğlu da sanatçı ve sergi hakkında şu yorumda bulunmuş:
"Herşey bir iz bırakır, izsiz birşey olmaz. Bu "söz"ler için de fazlasıyla geçerli. Sözleri ne kadar silerseniz silin, kaybolmazlar. Orada burada mutlaka izlerini bulabilirsiniz. Eğer bulamazsanız, bu sefer de onu silmeye çalışanın izlerini bulursunuz.Bunun için size gereken sadece bir boşluktur. Bunu Seyit Mehmet Buçukoğlu'nun işlerindeki açık renk alanlarda rahatlıkla görebilirsiniz. Bu boşluğun üzerine asla durmayacak, sonlanmayacak bir yazı öneriyor sanatçı bize. Bu yazıda gösteren/gösterilen ayrımı yok. Sadece "iz"ler var."
http://www.firatarapoglu.blogspot.com/



Sergi gezmeyi çok seviyorum.
Bir insanın kendi iç dünyasını paylaşmasını kendi iç dünyam ile karşılamayı seviyorum.
Sanat insanın kendini keşfetmesi için bir araç.
Her günkü sözcüklerle kendimi "başka türlü" anlatmak için kullanabileceğim bir tür anahtar.
Baktığın şey senin içinde bir yerlere tekabül etmiyorsa, sana ne anlam ifade edebilir ki?

Bugün sergideki ilk resimden itibaren her çalışmanın bende uyandırdığı sözlerin izlerini anlatmak istiyorum.
Sergiyi gezerken dayanamadım bir yandan da notlar aldım.
Aslında herbiri için ayrı ayrı yazıldı notlarım, fakat burada resimlerin tamamını paylaşmayacağım elbette.
Resimleri anlatmak yerine, herbir resmin bendeki yansımalarını anlatmayı tercih ediyorum.
Notları, sergi kataloğundaki sıraya göre yazdım.
Bunlar resimlerin bendeki izleri...
Herbirimizde farklı izler bırakacaktır eminim.

Denizin ortasında, sözcüklerin yelkenlisiyle çok uzak ya da çok yakın bir karaya varma umudu...

Tüm kapılar kapalı, kilitli ve mühürlü... Cennetin o beyaz kapısını açacak olan sihirli sözcük nedir?

Basamaklar...sözcüklerin basamakları... hatıra defterlerine,güncelere sığmayan, taşan sözcükler nerelere gider?

Sisten görünmeyen kıyılara vurmak için bilmem ki neyi bekleyen sözcükler...

Suyun altındaki o büyülü dünyanın, kuştüyünden bir kalemle yazılan sözcükleri...

Alacakaranlıkta birbirini görmeye çalışan, sözcüklerle gülen sözcüklerle ağlayan insanların sözcükleri...

Alev alev sözcükleriyle güneşten duvarın ardında bekleyen dolunayın söylenmeden duyulmuş sözcükleri...

Gökyüzüne yazılmış...uçurumun kenarında, omuzlarına kadar toprağa gömülüyken okunmaya çalışılan sözcükler...

Sevgi sözcükleri...umut sözcükleri... veda sözcükleri... özür sözcükleri... yarılan kalplerin sözcükleri...

Sözcüklerle bir üçgeni kaç eşit parçaya ayırabilirsin...dengeleri bozmadan...

Binyıllık buzdağlarının her bir katmanına yazılmış sözcükler...

Her günün saatlerinde, günler doğarken ve batarken yükselen sözcükler...

Buzdağlarının üzerinde yükselen dünyanın kaç tane dolunayı varsa, herbirinin gölgesine yazılmış sözcükler...

Güneşin üzerine yazılarak tutulmasına sebep olan sözcükler...

21.yüzyılda 19.yüzyılı anlatan...sayfalarına sığmayıp zarflara taşan...küçük bir kuşun kanadıyla mühürlenmiş sözcükler...

Karşında duran, havada uçan, arkanı döndüğün, görmekten korktuğun sözcükler...

Domino taşları gibi birbiri ardına dizilen, ilki yıkıldı mı, gerisi gelen sözcükler...

Yarası belli olmayan, ama uzayıp giden bir damlacık kanla yazılmış sözcükler...

Yalnızlıktan mevcudiyetin duvarlarına yazılan...sonra da tırnaklarla kazınıp silinmeye çalışılan... belli ki ötesine geçmeye uğraşılan sözcükler...

Tüm dünyayı saran, sarsan, çığlık çığlığa sözcükler...

Akmak için beklerken için için kaynayan, yerinde duramayan,kendini ordan oraya vuran, arada bir ya da iki tanesi dışarı kaçan sözcükler...


Cemrenin suya, havaya, toprağa yazdığı, ya düşeceği yer yoksa diye korkutan sözcükler...

Soluk suretlerin bilinçaltındaki yansımaları gibi...hatırlayamadığın bir rüya gibi...sana zaman makinesinden bahseden sözcükler...

Dünyayı döndüren, durduran, tersine döndüren, batıran, yükselten, altüst eden, ilk gününe çeviren, son gününe getiren sözcükler...

      



Sakinleştirirken sana sendeki seni hatırlatan sözcükler...

İlk sözde de son sözde de aynı olan sözcükler...


Nişantaşı Gallery Linart...
Sanatçı Seyit Mehmet Buçukoğlu...
Sözün İzi...
12 Nisan-8 Mayıs 2012


Let love rule...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder